2018 SEÇİMLERİ 2

          Seçimler bitince her şey bitti sanan kardeşlerimize hiçbir şeyin bitmediğini, aslında yeni başladığını belirtmek isteriz. Gerçekten de son seçim herkesin düşüncelerini serbestçe sergilediği bir seçim olmuştur. İnternet medyasında herkes düşüncelerini dillendirmiştir.

          Muhalefet partilerinin ise seçimlerde medya aracılığıyla halka seslerini duyurmalarının önü kapatılmıştır. Öyle ki TRT radyo ve televizyon kanalları olmak üzere bütün kanallar AKP’nin borazanı haline gelmiştir. Sayın Cumhurbaşkanımız iftar sofralarını ve Cumhurbaşkanı sıfatıyla çağrıldığı özel toplantıları bile propaganda için kullanmıştır. Tabii partinin öteki organları da ondan geri kalmamaya özen göstermişlerdir. RTÜK’ten alınarak sergilenen veriler bu tezleri doğrulamaktadır.

          Erdoğan’ın balkon konuşmasında söylediği herkese dostluk elini uzatmakla ilgili sözler daha kulaklarda çınlayıp dururken İçişleri bakanı Süleyman Soylu şehit cenazelerinde valilere CHP il başkanlarının protokolde temsil edilmesini yasaklayan bir genelge gönderdiğini en yüksek perdeden ifşa etmiştir. Bu kardeşimiz güya PKK ve terörle mücadele adına muhalefeti kaşımaktan bir türlü vazgeçememiştir. Kardeşim bırakın hiç olmazsa kırkı çıksın. Yok ille de bir sakarlık yapıp muhalefeti ayağa kaldıracaklar.

          Seçim dönemi boyunca yandaş gazeteleri okuyamadım. Çünkü çiğ politikanın batağına saplanmışlardı. Seçimden sonra yapayandaş medyadan bir televizyon kanalının bir haber filmini izledim, iğrendim. Çünkü gerçek adına öyle şeyler söylüyorlardı ki sizi ve bizi aptal yerine koyuyorlardı. Bu ülkenin düşmanları elbette vardır. PKK ve FETÖ bunlardan başlıcalarıdır. Ancak önünüze geleni, muhalefet eden herkesi bu örgütlerin yandaşlığıyla suçladığınız takdirde tüm suçlamalarınızın etkinliği yok olur. O filmin adı “oyun”du sanırsam.

          Tabii her partinin aldığı oylar üzerinden birçok fikir yürütülecek, tartışmalar çıkacaktır. Bu tartışmaları daha sağlıklı bir ortama taşımak, rahmet ve bereket ürünü saymak iktidarın en önemli görevidir. Daha ortaya çıkmadan boğmak da çok yanlıştır. Ben seçimden bu yana okuyabildiğim yazarları ve haberleri okuyor ve bir düşünce oluşturmaya çalışıyorum. Bunların içinde taraf olan yazılar da muhalif olanlar da var.

          Seçimden hemen önce dolarda bir yükseliş eğilimi başladı ve TL %20 değer kaybetti. Bu yükselme ancak Merkez bankasının faiz artışını 5 puan gibi yüksek biçimde yapmasıyla durdurulabildi. Durdurulmasaydı kanama devam edecek hepimizin cebindeki alın terlerimiz uçup gidecekti. Niye böyle söylüyorum? Bu yılki domates fuarında fidecilerden biri “Benim bütün girdilerim dövizledir” deyince hayret etmiş ve “Nesi döviz?” diye sormuştum. Arkadaşım da saymıştı: Tohum, gübre, ilaç, örtü.. Uzunca bir listeydi. Hükümetimiz efendimiz her ne kadar gemilerimizle, tankımızla, topumuzla övünse de yerli üretimimiz henüz istenen düzeyde değil. Hâlâ aldıklarımız ile sattıklarımız arasında büyük fiyat farkı var. Hâlâ aldıklarımıza ödediğimiz döviz sattıklarımızdan elde ettiğimiz dövizden çok fazla. Ekonomistler buna cari açık ya da dış ticaret açığı diyorlar.

          Yeni hükümet ticaret açığını kapatıp ekonomiyi rahatlatır mı? Bunu elbette zaman gösterecek. Benim kanım Merkez Bankası’nın elinde önemli enstrümanlardan biri olan faiz konusunda Sayın Cumhurbaşkanımızın bir takıntısı var. Faiz haram ya! Bunu alan da veren de cehennemlik ya! Bu yüzden Cumhurbaşkanımız faizlerin yükselmesini istemiyor. Merkez Bankası güya bağımsız ve ekonomiden birinci derecede sorumlu bir kurum iken sırf Cumhurbaşkanı istemediği için faiz silahını kullanmadı ve cebimizden bunca para uçup gitti. Bu yüzden ekonomimiz topal ördek gibi yürüyor.