2018 SEÇİMLERİ 3

          Geçen yazılarımızda Batı Antalya’dan seçilen bütün milletvekillerini saymış ve kendilerine başarılar dilemiştik. Biz de karınca kararınca vatandaşın arasında dolaşıyor ve onun taleplerini soruyoruz. Bu yüzden bazı konularda düşünce dillendirmekte bir beis görmüyoruz.

          Geçen dönemde vatandaşın belini büken Rusya ile aramızda çıkan kriz olmuştur. Bu kriz hem tarım üreticisinin hem de turizm yatırımcısının belini bükmüştür. Geçen dönemde Cumhurbaşkanımızın efelenmesi yüzünden tüm komşularımız ve partnerlerimizle aramız limoni olmuş, bu yüzden Hollanda, Almanya ve İsrail gibi ülkeler bize turist göndermez olmuşlardı. Avrupa Birliği ile AKP hükümetinin ilk dönemlerindeki uyum yitirilmiş, neredeyse köprüleri atma noktasına gelinmiştir. Bazı kardeşlerimiz, “Ama onlar PKK’yı destekliyor, ama onlar FETÖ üyelerini geri vermediler…” diye bik bik ediyorlar. Bir hükümet, “Bir komşunun ya da üçüncü bir ülkenin meclisinde PKK ya da FETÖ konuştu, bayrak açtı” diye 80 milyon kişinin çıkarlarını göz ardı edemez. Hem ticaretimizi yapalım, hem de isteklerimizi dile getirelim. Deyim yerindeyse Cumhurbaşkanımız öfkeyle kalkıp zararla oturmakta bir beis görmüyor. Altın yumurtlayan tavuğu kesmeyi adet edinmiştir.

          Ben kendi adıma ülkenin yüzde 7.5 falan kalkındığına da inanmıyorum. Çünkü hükümetimiz efendimiz ülkenin bağımsız olması gereken birçok kurumunu denetimi altına almış ve başına meslekten olmayan kişileri, özellikle de din adamlarını, bu kurumların başına getirmiştir. Böyle bir tasarrufun şüyuu vukuundan beterdir. Çünkü ülke içindeki en önemli kurumların (YSK’da, Merkez Bankası’nda, ÖSYM’de görüldüğü gibi)  yaptıkları tüm işlemler (biz buna tasarruf diyoruz) tartışmalı ve şaibeli gelir. TÜİK’in öteki kurumlardan ne farkı var?   

          Yeni hükümetin devletin temel kurumlarının hem ülke içinde hem de ülke dışında saygınlığını iade edecek çalışmaları mutlaka başlatması lazımdır.

          Başarının her türlü hatayı kapattığını hepimiz biliyoruz. Cumhurbaşkanımız da seçimlerden başarı ile çıkmıştır. Ama yüzde 53 ile seçilmek çok başarılı olduğunu göstermez. Şimdi ustalığını göstermek için oy istedi. Ve aldı. Kanalistanbul projesi için bir çeşit muhalefetle restleşmiş görünümü verdi. Biz millet olarak efelenmeyi seviyor, restleşmekten keyif alıyor olabiliriz. Yahya Kemal Beyatlı, çok saygısız biriymiş. Üstat Necip Fazıl o vefat ettiği zaman “Büyük bir şair, küçük bir insan vefat etti” diye yazmıştır. Bu millet, Sultan Abdülhamit’i bile severken yaptığı saygın davranışları ile anıyor. Yani açtığı okullarla, yaptığı demiryolları ile değil, Avrupa’ya kaçan aydınları affedip ülkeye dönmelerini sağladığı için. Onlara geçimlerini sağlayacak işler verdiği için.  

          Burada bir başka durum daha karşımıza çıkıyor: Acaba biz yapılan yolları ve köprüleri görmeyen, limanları, sanayi ve tarıma verilen teşvikleri bilmeyen bir vefasız mıyız? Hâşâ! Hele seçimden birkaç gün önce açılan Belen’deki yeni yolu inkar edenin bütün sevapları kar gibi eriyip gider. Yaşlıları, engellileri, dul ve yetimleri kollayan politikalar da bu hükümetin sevap hanesine yazılabilir. Ama bu, onların günahlarının görmezden gelineceği anlamını taşımaz. Milyonlarca dönüm toprağımız ekilmiyorsa, dışarıdan et ithal etme noktasına gelmişsek bunun sorumlusu elbette hükümettir.

          Sayın Erdoğan’ın muhalefete yüklendiği en önemli yanlardan biri de “Bunların bir dikili ağacı bile yok” anlayışıydı. Tabii kendilerinin büyük projelere imza attıklarını da en yüksek perdeden dile getiriyorlardı. Tabii 1100 odalı saraydan, 300 odalı yazlıktan, Milli saraylar dairesine bağlı şu kadar kasır, malikane ve konutlardan öyle görünmesi doğaldır. Muhalefetin bırakınız bir sarayda devletin herhangi bir konutunda bile kalma lüksü yoktur. Peki devlet bütçesinden en ufak bir harcama yetkisine sahipler mi? Değil. Devlet erkanından hangi babayiğit bu eserlere kendi malından zerre miskal harcama yapmıştır? Hiç. Öyleyse bu övünme ve bu böbürlenme neyin nesidir? Tabii bu bir münazaradır. Her şey söylenir, kim neye inanırsa.