Birkaç gündür Face’te öğrencisi olmakla gurur duyduğum Emekli Türkçe öğretmeni Abdullah Uysal, Anamur’umuzdan derlediği sözcükleri yayınlıyor. 17 Nisan itibarıyla 337 sözcük saydım ve henüz “kirinci” sözcüğünde hocamız.

Hocamızın tam bir sözlük yapıp en az bin tane sözcüğümüzü zamanın dişlerinden kurtaracağını umuyorum.
Anamur ağzı üzerinde bir çalışma yapılıp yapılmadığını bilmiyorum. İnşallah yapılmıştır. Ben emekli bir Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni olarak gerek geçmişte hazırlanmış Derleme Sözlüğü’nün gerekse daha sonra bu konularda hazırlanan lisans tezlerinin birçok sorunu olduğunu biliyorum.
Özellikle sözlük hazırlamanın da bir yörenin dilini incelemenin de özel birikim gerektirdiğini düşünüyorum. Öncelikle bir yörenin sözlüğünü hazırlamak için o yörede yetişmiş olmak gerekir. Bu yüzden köylerimizin ve ilçelerimizin sitelerinde bulunan derlemelere ben kocaman kocaman doçent ve profesörlerin hazırladığı tezlerden daha çok güveniyorum.
Şimdi bu sorunları sıralayalım:
1- Derleme sözlüğümüz hem uzun zamanda hazırlanmış hem de emekler verilmiştir. Ama ilk derlemelerin hangi koşullarda yapıldığı bellidir. Derlemeyi yapanlar dilci değillerdi. Hepsi de belki en çok ilkokul eğitimi almış kişilerdi. Sözcüğün sesi ve anlamı ile ilgili pek bilgileri yoktu. Tek güçlü yanları samimi olmalarıydı.
2- Derleme Sözlüğü’nün hazırlandığı zamanlar ile günümüzdeki teknik imkânlar çok farklıdır. İletişim, ulaşım, kayıt ve tasnif gibi alanlarda teknik olanaklar çok gelişmiştir. Her şeyden önemlisi de insan kaynaklarımız o dönemle karşılaştırılamayacak kadar zengindir.
3- Derleme, derlemenin yapıldığı yörede uzun süre yaşamış olmayı gerektirir. Bir sözcüğün anlam zenginliğini kavramak için birkaç kez duymak yetmez. Derleme Sözlüğü’ne sözcük verenlerin böyle bir olanağı yoktur. Çünkü çoğu yerli değildir. Ayrıca dil bilim incelemesi zaman ister. Yeterince demlenmemiş bir çalışma eksiktir.
4- Bir yörenin dili üzerinde çalışan lisans öğrencisi gençler eğer o yörede yetişmemişlerse çalışmaları güdük kalacaktır. Çünkü bu gençler dili ve dilbilimi yeterince kavramış değillerdir. Sözcüklerin anlamı onların zihninde yeterince berrak değildir. Sözcülerin gerçek, mecaz, asıl ve yan anlamlarını kavramak zaman alan bir şeydir.
5- Üniversite hocalarının bu konularda hazırladıkları tezlerin de güdük olduğunu düşünüyorum. Çünkü onlar da iş yoğunluğundan alan çalışmalarına yeterince zaman ayıramazlar.
6- Bu konularda en yetkin veriler yörelere özgü sitelerde çıkan bilgilerdir. Onlar eğer yöre insanı tarafından da denetlenirse en doğruya ulaşılacaktır. Gene de yanılma payı vardır.
7- Türkçe ile ilgili bu verilerin kocaman bir havuzda toplanması ve değerlendirilmesi uygun olacaktır. Bu çalışmalar tek koldan değil birkaç koldan yapılmalıdır ki rekabet olsun. Nasıl TRT sadece kendi ülkemizdeki değil yurt dışındaki Türklerin ezgilerinden örnekler de yayınlıyorsa dilimizi teslim ettiğimiz kurum da Türkçenin küresel ölçekteki verilerini incelemeli ve yayınlamalıdır.
8- Türkçenin bir tek sözcüğünün bile yitmesine dayanamayız. Çünkü onların her biri bir parça vatan toprağıdır. Hint, Çin, Arap ve Acemlerin binlerce yıl önce kendi dilleri için yaptıkları çalışmaların daha fazlasını bizim Türkçe için yapmamız gerekir.
9- Bu çalışmalar ilçe bazında değil, köy, mahalle (bazı yerlerde, sözgelimi Yörük ve Türkmenlerde, sülale ya da boy) hatta aile bazında yapılmalıdır.
10- Atatürk’ün söylediği “Türk dili, dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bu dil şuurla işlensin. Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmalıdır.” özdeyişi bu konuda hepimize görev yüklemektedir.
Bu düşüncelerin ışığında Abdullah Uysal hocamızın çalışmasının hayırlara vesile olmasını umuyor, kendilerine selam ve saygılarımı sunuyorum.

18 Nisan 2020

 Whatsapp'tan Ulaş