BİR DERGİ BİN DÜŞÜNCE 2

NOT: Bu yazının birinci bölümü iki günde 400 kişi tarafından okununca hemen yenileri de geldi. Dedik ya bir dergiyi baştan sona okumaya kalktığınız zaman yepyeni düşüncelerle baş başa kalırsınız. Biz de Alakır adlı dergiyi okudukça yeni düşünceler elde ettik. Dileğimiz dergiyi sizin de bulup okumanız. Çünkü atalar, “Bir görüş, bir kör iş” derler. SAYGILARIMIZLA  

               Derginin 16. Sayfasında Zeki Özer adlı bir ağabeyimizin yazdığı “Öküzlerine Yalvaran Çiftçi” adlı yazısı var. Bizler biliyoruz ama yeni kuşaklar çiftçilerin eskiden nasıl çift sürdüklerini, sadece öküzleriyle değil bütün hayvanlarla ve bitkilerle, toprakla nasıl dost olduklarını pek bilmezler. Zeki abimiz bu yazısında eski günleri andığını ve aradığını anlatıyor. Üç sayfalık yazıda çift sürerken çekilmiş eski fotoğraflar da var.

               Dergide pullarla ilgili bir yazı ve pul fotoğrafları da varsa da yazıyı yazanın adını göremedim. Bir dergide nasıl ilk sayfada derginin künyesi ile ilgili bilgiler veriliyorsa her yazıyı yazanın, her fotoğrafı çekenin adı da verilmeli, bilinmiyorsa bilinmiyor diye not düşülmelidir.

               Derginin 24. Sayfasında “Oyuncakçı Dede” başlıklı bir yazı var. Bu yazı, Erol Hıra adlı bir öğretmenimiz tarafından yazılmış. Yazıda hocamız ağaçtan kendi ellerimizle yaptığımız oyuncakların zamanına götürmüş bizi. Bu sayfalarda da bolca fotoğraf var.

               28. Sayfadan itibaren Sınav Koleji Yönetim Kurulu Başkanı Osman Aydın ile yapılmış (röportaj)  beş sayfalık bir görüşme var. Sınav Koleji ve bu görüşme apayrı bir yazı konusu olacak kadar geniş. Onu başka bir yazıya bırakıyor, sadece görüşmenin bol fotoğrafla süslendiğini belirtmek istiyoruz.

               35. Sayfada doğa ve çevre adına gurur duyduğumuz bir konu var: Dibek Tabiatı Koruma alanı içerisinde yer alan Ambar Katranı. Bu ağaç, dünyadaki en yaşlı sedir ağacı. Yaşı da 2326. Yani binlerce yıldır orada. Bundan 15-20 yıl önceki fotoğraflara gözleri yaşararak bakan kişiler binlerce yıl öncesinin canlı bir andaçı olan bu ağaca nasıl bakarlar acaba? O ağaç bu vadideki her şeyi gördü. Sıradan insanlar anı yaşarlar. Biraz derinliği olan kişiler için geçmişteki yaşanmışlıkların tümünün bir değeri vardır. Eski kentlere, eski evlere, eski eşyalara bu değerlerin merceğinden bakarlar. Orada yaşayan insanların, o eşyayı kullanan kişilerin de bizim gibi insanlar olduğunu, bizim gibi duyguları, düşünceleri ve hayalleri olduğunu varsayarlar. Böyle düşünürseniz çevrenizdeki her şey sizin için yepyeni anlamlar kazanır. Aksi halde yaşadığınız ve gezdiğiniz mekanların ruhuna nüfuz edemezsiniz. Bu yerler sizin için sıradan, tatsız tuzsuz yerler olup çıkar.

               Ambar katranına da bu gözle bakmak lazımdır.

               38. Sayfada yöremizin çalgılarından olan “Kabak Kemane”den söz edilmiş. Bu yazı da bol fotoğraf ile süslü. Yöremizin bu basit ama bize has olan çalgısı anlatılmış. Kabak kemanenin yapılışı ve müziğimizdeki yeri hakkında bilgi verilmiş. Kabak kemane ile ilgili yapılan çok doğru bir tespiti de burada belirtmek istiyorum: “Teke yöresinin çok yaygın ve içli bir sazı olup yöre havalarına ve özellikle gurbet havalarına çok iyi uyum gösteren bir çalgıdır.”

               Ben her milletin, her yörenin çalgılarının da o milletin dilinden konuştuğuna inanan bir insanım. Bağlamadaki tezene vuruşlarının, her yörenin havalarının farklı oluşu bu düşüncemize bir kanıt olabilir. Rahmetli Özay Gönlüm’ün Yaren’i Denizli ağzıyla konuşur sözgelimi. Veysel Usta’nın sazı Sivas ağzıyla, Neşet Usta’nın sazı Kırşehir ağzıyla, Mahzuni Şerif’in sazı Maraş ağzıyla konuşur.  Tulum Rize ağzıyla, kemençe Karadeniz ağzıyla konuşur. Anamur ve Silifke yöresinde çalınan klarnet, keklik gibi öter ve Taşeli ağzıyla konuşur. Tar, Azerice konuşur. Sipsi ve kabak kemane de Teke yöresinin ürünü olup bu yörenin ağzıyla konuşur.

SÜRECEK