Bugünlerde Hüseyin Çimrin tarafından yazılmış olan “Bir Zamanlar Antalya” adlı kitabı okuyorum. Kitap iki cilt ve bin 200 sayfa. Antalya’mızı kurulduğu M.Ö. 178 yılından alıp 2006 yılına kadar getiriyor.
Hüseyin Çimrin 1946 doğumlu ve liseye başladığı 1950’li yıllardan itibaren Antalya’da turist rehberliği yapmış Turizmin hemen her alanında çalışmış. Antalya’nın 20.yüzyıldaki öyküsünü aktif olarak yaşamış. Bilmediğini eski Antalyalılardan sorup öğrenmiş, kitaplardan araştırmış. Ortaya fotoğraflarıyla hacimli bir Antalya kitabı çıkmış.
Kitabı Antalya Ticaret ve Sanayi Odası bastırmış. Çok da iyi etmiş. Antalya gibi dünya kenti olma iddiasını taşıyan bir kentin hiçbir yanının karanlıkta kalmaması lazım.
Kent tarihçiliği tarihin yakın zamanda gelişen bir alanı. Ülkelerin büyük kentleri hakkında tarih kitaplarında verilen bilgiler biraz daha geliştirilip okuyucuya sunuluyordu yakın zamanlara kadar. Şimdi ise bırakınız büyük kentleri, ilçelere, köylere kadar o yerleşim yerini seven meraklılar tarafından araştırılıp gün yüzüne çıkarılıyor. O kentteki sivil toplum kuruluşları tarafından bu kitaplar basılıp kütüphanelere ya da kent sakinlerine dağıtılıyor.
Bir kenti –yerleşim yerini mi desek acaba?- güzel yapan şey insanlarının güzelliğidir. İnsanlar kente sahip çıkarsa kent hem temiz, hem de bayındır olur. Tabii bu sahip çıkma bilinçli olmalıdır.
Tezgaha “Kumlucalı Olmak” ve “Antalyalı Olmak” adlı iki yazı koymuştum. Tabii henüz bitmiş yazılar değil. Ancak birçok hemşehrimiz için bu sorunun pek anlamlı olmadığını düşününce şevkim kırılmadı değil. Antalya ve Kumluca ile ilgili hiçbir konu ilgisini çekmeyen bir kitle için ne anlatsak boş. Halbuki bir yer sevdiğiniz ölçüde kutsallaşır ve yurt yuva haline gelir.
Bitek bir coğrafyada, eskiden beri yerleşim yeri olan Kumluca cana can katan havası ve suyuyla da sahiplenilmeye değer bir kent. Gazetecilik hayatımız boyunca bu kentin yanlışlarını görüp düzeltilmesi için çabaladık. Şimden geri de bu çabalarımız devam edecektir.
Son yıllarda kentimizin geçmişi ile ilgili birçok yayın çıktı. Ama maalesef kentimizin geçmişini bugüne ve yarına taşıyacak fazla bir şeyimiz yok. Olanlar da üzerinde hiçbir çalışma yapılmamış şeyler. Eski mahalleler yüksek yüksek apartmanlarla doldu. Eski evlerden bir tanesi bile korunmaya alınmış değil. Halbuki Kumluca gezildiği zaman bu kentte yaşanmışlığı gösteren birçok tarihi materyal bulunacaktır. Yöremizde 20. Yüzyılda yaşamış birçok kişinin evi yurdu ayaktadır. Bu kişileri bilmeyen yoktur. Bu evlerden bazıları yöredeki konutların özelliklerini taşımaktadır.
Bundan önce, “Kumluca’da bir tarım müzesi neden kurulmaz?” diye birkaç kez yazdıysak da bir sonuç alamadık. Bereket Kumluca ile ilgili biraz yayın bastırıldı da kütüphanelere ve kişilere dağıtıldı. Yeter mi derseniz yetmez. Kumluca ile ilgili yapılması gereken daha çok iş var. Tarihi mekânlar ve köylerle ilgili söylenecek çok söz var. Yazılacak çok şiir, öykü, anı var. çekilecek fotoğraf, görüşülüp konuşulacak çok kişi var.
Atatürk, “Yurdunu en çok seven en çok çalışandır” demiş ya. Kumluca’yı sevmenin de ölçüsü Kumluca için bir şeyler yapmaktır. Bu kenti sevenler çoğaldıkça kentimizin sorunları da daha kolay çözülecektir. Ekmeğini yediğimiz, havasını soluduğumuz şu güzel memlekete borcumuz var.
SOMSÖZ: YURT SEVGİSİ, KİŞİYİ HAYATA BAĞLAR.

28 Nisan 2020

 Whatsapp'tan Ulaş