BİR YUDUM MİZAH 1

               “Mizah yüksek ruhlarda açan çiçektir: Odunlar çiçek açmaz” der bir akıllı. Yöremizde de mizah duygusu yüksektir. Günlük hayatta mizahımız pek boldur. İki kez Mehmet Başer’in Karacaören’de düzenlediği şenliklere katıldım. Orada oynanan seyirlik oyunların tadı hâlâ damağımdadır. Tabii ki köylünün mizaha ne kadar yatkın olduğunu da orada çıkarılan oyunlarda gözlemiş olduk. Düşünün eskiden düğünler günlerce sürüyor ve köylünün günleri bunları izleyerek, üreterek, katılarak geçiyor. Böyle bir mektepte okuyup bitiren çocuk ham ervah olur mu?

               Köylünün mizahının çoğu belden aşağı. Ama niteliği ne olursa olsun dünyaya mizahın penceresinden bakmak insanı güzelleştiriyor. Gülen insan, güzel insan! Güldürmeyi becerebilen insan daha da güzel. Bir oyuncunun söylediği “İnsanı soğan da ağlatıyor; hiç güldürebilen sebze var mı?” sözü çok haklı.

               Dostlarım mizahtan anlasınlar, mizah yapsınlar isterim. Mizahtan anlamayan insan ham ahlattır. İnsanın boğazına yapışır, sıktıkça sıkar. Mizahın tadına varmış dostlarımla yaşadığım zaman dilimleri hayatımın en özel zamanlarıdır.

               Geçenlerde dükkâna biri geldi. “Buyur!” dedim. Siyah karton alacakmış. “Kaç tane?” dedim. “Bir tane..” deyince zarf attım. “Kardeşim bir tek karton için bu soğukta motorla buraya mı gelinir? Evde başka karton yok muydu?” “Valla Hocam, dedi, çocuklara ben de öyle dedim. Ama anlatamadım. Bugünlerde kömür de var, sobalarda is de çok… Çaresiz kalkıp geldim.” Birden bire aramızdaki hava ılıdı. Mevsim değişti, Akdeniz oldu. Düşünüyorum da o gün yaptığım en güzel alışveriş oydu. Keşke o kişiyi daha yakından tanısaydım. Ama Kumlucamızda böyle birçok insan var.

               Kumlucamızda insanlar mizaha yatkındır dedik ya. Bununla ilgili pek çok örnek var. Belediyemiz Kumluca ile ilgili kitaplar hazırlarken bunları topladık. Ama resmi yayınlarda bilirsiniz kimisi özel diye eleniyor, kimisi ayıp diye. Kala kala iki üç mizah ürünü ancak yayınlandı. Halbuki yöremizdeki her güzel şeyin kayıt altına alınması lazım. Gelecek kuşaklara birkaç fıkra da bırakmalı ki asık suratlı, her şeyi ciddiye alan kişiler olmasınlar. Kendileriyle ve hayatla dalga geçebilsinler. Dalga geçebilsinler ki terörün, yoksulluğun, siyasi kavgaların, insanlardaki anlayışsızlığın ezici ağırlığını hafifletebilsinler.

               Mizahın çok türü var. Pandomim dahil tiyatro, roman, şiir, fıkra, duvar yazıları, Şoför edebiyatı denen sözler,  sinema, fotoğraf ve karikatür. Genç kuşak bunların çoğuna internet sayesinde ulaşabiliyor. Ve bir kez tadına varan kişiler sözleriyle, düşünceleriyle, vücut dilleriyle dünyayı güzelleştiriyorlar.

               Ben “Gülen ve güldüren dostları olan kişiler çok ama çok zengin kişilerdir” diyerek yöreden bir iki anekdotla sözü bağlamak istiyorum.

               NASIL DON ALMIŞ?

               Kumlucada seracılığın ilk yıllarında biri termometreyi gocuğun yaka cebine koyup kahveye gidiyor. Niyeti derece fazla düşerse gelip seradaki sobayı yakacak. Bir yandan oyun oynuyor, ara sıra da üzerindeki gocuğun yakasını kaldırıp yaka cebindeki termometreye bakıyor, sonra da oyuna devam ediyor. Oyun sarmış olmalı ki gece geç vakitlere kadar oyun oynuyor, sonra da gelip yatıyor.

               Sabahleyin kalkıp bir bakıyor ki sebzesini don almış. “Yav, diyor,akşam gavede dereceye bakıp duruydum. Heç de düşmediğdi. Nağal don aldı acep?”  

               OYU NERE VERECEK?

               Siyasi tarihimizde bir zamanlar Adalet Partisi diye bir parti, bu partinin de şahlanmış kır at olan bir amblemi vardı. Tabii ülkenin her yöresinde koyu partili taraftarları da. Bu tür taraftarların bir tek oy için ne zahmetlere katlandıkları destan gibi anlatılır. Beykonak’ta bu partinin aşırı taraftarlarından birinin yaşlı bir annesi var. Gene bir seçim önünde oğlu kadına defalarca, “Ana evet mührünü kıratın böğrüne vuracaksın!” diye anlatmış. Anlatmış anlatmasına ya, kadının kafasında duruyor mu? Tabi Seçim sandığının çevresinde anlatmak yasak olduğu için bunları evde yapıyor.

               Seçim günü gelip kadın oy verme yerine girince mührü nereye basacağını gene unutmasın mı? Panik halinde; “Amat, ay oğlum…” Oğlu zaten onun gene şaşıracağını bilip batır. Ama seçim yasağı da elini kolunu bağlıyor. Anası “Oyu nere vereceğidim?” demeden o kişneyen bir at gibi “Aihihihiihi…” diyor. Böylece anasının bir oyunu ziyan etmiyor.

               SOMSÖZ: EN ZENGİN İNSAN, GÜLEBİLEN İNSANDIR.