Kumluca Haberleri

BİR YUDUM MİZAH 2

          İlçemizin Kavak Köyünden Nurdan Kılınç adlı bir arkadaşımız, Yörük Fıkraları adlı bir doktora tezi hazırladı. Kitapta çoğu yöremizden derlenmiş 130 fıkra ve Nurdan Hanım’ın bu fıkralardan ve alan çalışmalarından elde ettiği bilgiler var. Yörüklerin mizah anlayışının bugüne kadar incelenmemiş olması bu ülkenin üniversitelerinin büyük bir ayıbıdır. Hatta Yörüklerle ilgili araştırmaların ülkedeki nüfuslarına göre çok az olduğunu söyleyebiliriz.

          Şimdi gelelim yöremizden esintilere:

YÖRÜK DEVEYİ NASIL SORAR?

          Yörüğün biri devesini yitirmiş. Ararken çift süren bir köylüye rastlamış. Selam kelamdan sonra Yörük çiftçiye devesini yitirdiğini, yakınlarda deve görüp görmediğini sormuş. Çiftçi “Gördüm” deyince de sorular ardı ardına gelmiş:

  • Gidiyor muydu, duruyor muydu?
  • Duruyordu…
  • Çökük müydü (ıhmış mıydı?), ayakta mıydı?
  • Ayaktaydı.
  • Yönü ne tarafa doğruydu?
  • Gündoğusuna…
  • Geviş mi getiriyordu, yoksa düşünüyor muydu?

Köylü bakmış Yörüğün sorularının sonu yok. “Yürü git işine arkadaş” deyip öküzü övendire ile dürtmüş. O gün bugündür sorular ardı ardına geldi mi “Yörüğün deve sorduğu gibi yapma!” derler.

ALLAH KABUL ETSİN!

          Demokrat Parti 1958 seçimlerini kazandıktan sonra ülkede siyasi gerilim iyice yükselir. Vatan Cephesi adı altında Demokratlar ve muhaliflerin kahvelerine varıncaya kadar ayrılır. O dönemde CHP’lilerle Demokratlar Kumluca’da da neredeyse birbirleriyle kanlı bıçaklı olurlar.

          Bir bayram sabahı cemaat bayram namazını kılmak için camide beklerken içlerinden biri Karacaören’den Emin Karatekin’i mihraba doğru iter. Emin Karatekin namazı kıldırır. Kıldırır kıldırmasına da cemaatten bazılarının (Ki bunlar Demokrat Partilidir) namazın kabul olup olmadığı konusunda endişeleri vardır. Çünkü namazı kıldıran caminin hocası değildir. Kim olduğunu da bilmemektedirler. Dışarı çıkıp bayramlaşırken içlerinden biri namazı kıldıranı tanıdığını düşündüğü birine “Ecem o kim idi?” diye sorar. Sorduğu adam da onun niçin sorduğunu anlar ve hemen cevabı yapıştırır: “Bilmeğeyin mi Ecem? Ona Emin Hoca derler. Karacaörenli ve de halis Demokrat…”

          Bizim Demokrat’ın sırtından büyük bir yük kalkmış gibi olur. Derin bir nefes alır ve coşkuyla muhatabının elini sıkar: “Öyleyse Allah kabul etsin Ecem, der, Allah kabul etsin!..”

YÖRÜK NASIL DOYSUN?

          Kıtlık zamanlarında Yörük yayladan gelirken göçü denizin de göründüğü bir tepenin eteğinde ulu bir sedir ağacının altına yıkarlar. “Bir şeyler yiyelim” derler. Biraz sonra hanımı Yörüğün önüne ufacık bir tasta ayran, bir tabakta iki kaşık pilav koyar. Yörüğün bedeni zaten dağ gibi… Öyle birkaç kaşık pilavla falan doyacak gibi değil. Yörük önüne konanları birer kaşıkta bitirdikten sonra;

          “Kaldır hanım şunları, kaldır… demiş, şu tepe pilav olsa, şu deniz ayran olsa, şu katran ağacı da kaşık olsa… Benim gene doyacağım yok.”     

KOYSAYDIN OLURDU…

          Gücük’te evi olan bir Ramazan Ağa vardır. Hayırsever bir insandır. Deyim yerindeyse köylünün hacet kapısıdır. Sabanı kırılan gider alır, samanı biten gider alır, parası biten gider alır. Tabii bunlar ödünçtür ve vakti gelince şu ya da bu şekilde helalleşilir.

          Bir gün bu Ramazan Ağa’ya bir köylü gelir. “Ağam, der, buğdayım bitti. Bir yük buğday ölçüver de harmanda veririm. Ambarın anahtarı Ağa’nın döşeğinin altında olurmuş. Döşeğin altından bir anahtar alıp adama verir ve “Filan ambardan ölç al!”der.

          Böyle şeyler kolay unutulur. Bizim adam da unutuverir. Sonra da “Yav ağa beni nerden hatırlayacak?” diye düşünüp buğdayı geri getirmez.

          Bir iki yıl geçer, adamın gene buğdayı biter. Çarnaçar ağanın kapısına varır ve “Ağa der, bana bir yük buğday ver. Harmanda veririm.”

          Ağa döşeğinin altından bir anahtar çıkarıp verir. Ambarı da tarif eder. Adam ambarı açar, içine bir bakar ki bomboş. Koşar gelir. “Ağa, der, anahtarını verdiğin ambar boş ya!” Ağa azıcık gülümser ve “Dökseydin olurdu oğlum!” der.

          SOMSÖZ: YÖRÜK EYDİR.