CEZAEVLERİ VE MEKTEPLER

               29 Aralık’ta Hürriyet gazetesinde çıkan ”Kitap Yasağı Yangın Korkusundanmış” başlıklı habere göre Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, “Cezaevinde yangına karşı önlem olarak mahkûmlara kitap vermiyoruz” buyurmuş. Bakanın dediğine göre Eğitim Kurulu Başkanlığı cezaevlerinde tutuklu ve hükümlüler için kişi başına 15 kitap bulundurma kararı almış. Bu karar alınırken de yasak eşya ve örgütsel dokümanın saklanamaması, aramalarda yaşanacak olumsuzlukların önüne geçilmesi ve kitapların oda yakma eylemlerinde kullanılmaması gibi hedefler gözetilmiş.

               Bizde böyledir hükümet işleri. Bir yandan cezaevleri birer iyileştirme yeri olsun der dururuz, öte yandan da insanları zıvanadan çıkarmak için elimizden geleni yaparız. Gerçekten de cezaevine düşenlerin zamanlarını geçirebilmeleri, sıkıntıdan bunalıp kötü şeyler düşünerek ruh sağlıklarının bozulmaması için çeşitli etkinlikler yapılır. Tabii bunlar hükmü kesinleşmiş, önemli suçlardan uzun yıllar yatacak olanlar için geçerlidir.

               Şimdi bazı yazarlar 4 ay boyunca yattılar ve ilk duruşmada salıverildiler. Birçok yazarımız ve gazetecimiz, okumuş adamımız da cezaevlerinde gün dolduruyor.

               Okuyan ve yazan bir kişi için kitapsız olmak ne büyük bir cezadır düşünebiliyor musunuz? Hele gazeteci gibi sürekli her türlü haberin ve kültürel etkinliğin göbeğinde bulunmuşsanız bir anda okumaktan ve bilmekten uzak günler geçirmeye başlamak ne büyük bir yoksunluktur?

               Ben kendi adıma bir gün habersiz kalsam kudurabilirim. Boşta kalınca okuyacak bir şeyler olmasa dellenebilirim.

               Kaldı ki bu yazar ve gazeteci tayfası okudukça ürün veren kişilerden oluşur. Bunların verdiği ürünler de en kıymetli ürünlerdir. Bilgidir be bilgi. Bilgi ne altınla, ne gümüşle, ne de ipekle tartılabilir. Bu bilgiler bazılarının işine gelmeyebilir. Ama yarınki kuşaklar bugünü bu bilgilerin ışığında değerlendirecekler. Siz kendi döneminizde yazarları nasıl ağırlarsanız tarih de sizi öyle ağırlayacaktır. Onları kağıtsız, kitapsız, habersiz ve bilgisiz bırakırsanız tarih de sizi kağıtsızlar, kitapsızlar ve bilgisizler listesine yazacaktır. Fatih’i Fatih yapan, İstanbul’u fethetmesinden çok bilgiye ve (ister gavur olsun ister Müslüman) bilginlere verdiği değerdir. Yavuz’u Yavuz yapan, fethettiği topraklardan çok bilime ve bilene gösterdiği saygıdır.

               Bazı kişiler için okumak, öğrenmek, hava kadar su kadar önemlidir. Okumazlarsa, öğrenmezlerse, bilmezlerse kendilerini yok sayarlar.

               Bazı insanlar da vardır: Okumayı bilmez. Ama yazılı her şeye saygı duyar. Üzerinde yazı olan bir şeyin ayaklar altında çiğnenmesine gönlü razı olmaz. Onun için üzerinde yazı olan her şey kutsaldır. Her yazı kutsal bir metindir. Alır onu ayaklar altından uzak bir yere koyar. Belki bir kişi okur da bir şeyler öğrenir diye.

Cezaevlerinde kitabı yasaklayanlar, bunlardan bin kat cahildir. Tıpkı kitabı silahtan daha tehlikeli görenler gibi.

Bazı kişilerin ise yazının icadından bile haberleri yoktur. Onlar okulda da bir şey okumazlardı. Ders notlarını sınıf geçecek kadar okurlardı. Okul biter bitmez de kitapları defterleri törenle yakarlardı. Onlar, okumadan alim, yazmadan katip oldular. Onlar için kitap, dergi ve gazete ihtiyaç listesinin en son sırasında yer alır.

Sadece cezaevlerinde değil, ülkenin neresinde olursa olsun, hangi kutsal nedene dayanırsa dayansın kitabı yasaklayan zihniyet bu zihniyettir. 

                

SOMSÖZ: AKILLILARIN YÖNETTİĞİ ÜLKELERDE CEZAEVLERİ MEKTEP, KİTAPTAN KORKANLARIN YÖNETTİĞİ ÜLKELERDE MEKTEPLER CEZAEVİDİR.