Bir insana kırk gün ne dersen o olurmuş; “Deli!” dersen deli, “akıllı! dersen akıllı. Denenmiş, yüzyılların, belki binyılların süzgecinden geçmiş bir söz.

Bizlere de kırk gündür değil, bunun dört katı bir süredir “kork kork!” diyorlar. “Virüs virüs!” diyorlar. “Evde kal!” “Benden uzak dur!” “Ne ölüye git, ne diriyi gör!”

Kalkıyoruz “corona” yatıyoruz “corona”, azıcık başını çıkarana, “corona! “Ben de insanım” diyene, “corona!

İngilizceyi de bir güzel kıvırttık bu arada. Kundaktaki bebe bile öğrendi, bu virüsün adındaki Ce sesi, bizdeki C değil, Ke. Corona yazıyorsun, korona okuyorsun. Öğrendin, aferin!

İnsanlık yavaş yavaş ayındı mı, ne kadar engellense de doğru bilgiler, şişirtilen “korona” haberleri, bunun ardındaki ilaç - aşı çetesi iyice görülmeye başladı mı, yeniden atağa geçiyorlar, geri çekilme yok. Yüzüp yüzüp kuyruğuna gelmişler geri dönüş olur mu? Uzun yıllardır denemeye çalıştıkları, türlü çeşitli, “Salgın var - salgın geliyor- gelen salgın herkesi öldürecek” yaygarasını bu kez yedirmişler dünyaya. Az bir gayret, ortalık kıvama gelince seslenecekler:

“Abbas, vakit tamam.” Cahit Sıtkı ne için yazmış bu dizeleri, şimdi çete aklımıza bu şiirle neler getiriyor:

“Haydi Abbas, vakit tamam;

Akşam diyordun işte oldu akşam.”

İnsanlığın akşamı… Karşılarında güç yok. Biraz dikilene çetenin uyarısı geliyor: “Sen çekil kenara, bu iş seni aşar aslanım, sizi şöyle alalım.”

Ellerinde malzeme çok, paraları tonla, işi sağlama almak için her sıkıştıklarında hemen kıyıda beklettikleri bir algı taşını daha piyasaya sürüveriyorlar. En son ortaya “yan etki” varsayımını atmışlar. Bunları diyenler hep aynı merkezden. Aynı kurumdan. Amerika’nın aynı üniversitesinden. Şu uyarının akıl dışılığına, bilgi kirliliğine bakın, bizdeki gazeteler başlıklarına koymuşlar:

“ Aman tedbirlere dikkat!” “Korona”nın ölümcül yan etkileri ortaya çıktı.”

Bunu görünce şöyle bir irkiliyorsunuz. Ne olmuş ne olmuş? Kendi değil yan etkileri mi öldürüyormuş?

“Korona”nın ölümcül yan etkileri ortaya çıktı.”

Önce bu virüse öldürücü dediler. Sonra vere vere binde bir- iki gibi öldürücülük oranı verebildiler. Bulaşıcı dediler, günlük virüs kapanların verilerinde yüzlerle, birkaç binlik sayılarla oynayabildiler, taş çatlasa daha yukarı çıkamadılar. Yakalanan gidiyor dediler, yoğun bakım odalarının resimleriyle korkutmayı denediler, ölülerini bile göstermediler insanlara, ilk zamanlar kireç falan döküyoruz, uzak durun dediler, toplumdaki korkuyu acıyı iyice artırdılar. Sonra bunu da bıraktılar. Şimdi cenaze törenlerinde tabutları normal vatandaşlar taşıyor. “Virüs bulaştı” dediklerinin yüzde sekseninde bir belirti görülmedi. “Hastalanan kurtulmuyor,” korkusunu yaydılar. Kurtuluyor, ölenlerin başka hastalıkları vardı, diye açıklıyor uzmanlar. Şimdi “yan etki” sözüne sarılmışlar. Tüm organlar hasarlanıyormuş, kurtuluşu yokmuş. Nasılsa ispatı olanaksız; “Ama hastalık geçiren depresyona giriyor, beyninde hasar oluşuyor…” dediler en son.

Madem öyle, inandırıcı olsun diye dünyaya hastalandı diye verdiğiniz ünlü kişilerin haberlerini daha dikkatli yapsaydınız o zaman! İngiliz Boris’in şimdi kafası hasarlı mı? Nasıl ülke yönettiriyorsunuz? Fatih Terim her akşam maçlarını nasıl anlatıyor, her gün nasıl gündemde? Nerede beyin hasarı? O hastalandım ama iyileştim dedirttiğiniz “sağlık çalışanları”, ayrımcı 65 yaş ve üzerinin ev hapsini savunan, anamı babamı daha bir ay ev hapsinde tutacağım diyebilen, çok konuşan ekran doktorları şu an nasıl işlerinin başındalar? Hasar, nerede hasar?

Müjdat Gezen ne diyordu yeni yayınlanan kısa güldürüsünde: “Deliyim ama aptal değilim.”

Hastane önünde tekeri patlayan arabasını tamire çalışırken, söktüğü vidaları kirli su kanalına kaçıran çaresiz adama, akıl hastanesinin bahçesindeki delinin yardımı anlatılıyor bu gülmecede. Adamın akıl edemediğini, deli akıl edip söylüyor. “Diğer sağlam tekerlerin birer vidasını sök, hepsi üç vidalı kalsın, araban yürür.”

Şaşıran adam, sen deli değil misin yoksa deyince, deli; deliyim ama aptal değilim diyor.

İnsanları delirtmek, bunaltmak için oynattığınız bu oyuna neredeyse herkesi, her ülkeyi kattınız. Delirttiniz insanları, yalnızlaştırdınız, korkuttunuz, evlere tıkadınız, temiz havadan, yürüyüşlerden, insan ilişkilerinden, dostluklardan, aile sıcaklığından onları ayırdınız, yalnız bıraktınız, insanlığı deli yerine koydunuz. Bu dönemin çocukları bencilliği öğrendi sayenizde! Çemberin dışına çıkmamayı, sanal bir dünyada yaşamayı… Ya bir gün, elinizde şırınga, içine ne koyduğunuzu kendinizin bildiği o çipli aşıyla geldiğinizde, o delirttikleriniz, deliyim ama aptal değilim diye size karşı dururlarsa? Oyununuz boşa çıkarsa…

İyice belli oldu, herkesi deli etmeden bu işe son verilmeyecek.

İşin sonunu aylar önce söylemeye başladılar: “Aşı”.

“Aşı bulunana kadar, herkes aşılanana kadar, aşıyı herkese ulaştırıncaya kadar…” Belgesiyle kanıtlı bu denilenler:

“Herkes, yedi milyar insan aşılanana kadar. Dünyada, beş yüz milyon kişi kalana, dünya temizlenene kadar…” sürecek dedikleri bir salgın aldatmacası.

Ne dedilerse o! Ne eksik ne fazla!

Şimdi de aşı bulundu, aşı geldi, aşı yakında burada, aşı orada haberleri başlıklarda. Aynı anda, “vaka sayıları arttı, tedbirlere geri dönüldü, dönülecek, dönülsün, şu kadar yer, apartman, yol bel karantinada… Maskeni tak, yoksa…” haberleriyle yatıp kalkılıyor.

Bu salgın numarasını bitirecekleri, ortadan kaldıracakları, planlarından vaz geçecekleri yok. Sonbaharda iş iyice kızışacak. Ölümden korkuttuklarını sıtmaya razı edecekler.

Kurtuluşumuz delilerde.

Yeter ki, deliyim ama aptal değilim diyenlerimiz çoğalsın…

Feza Tiryaki, 17 Haziran 2020