GAZETECİ SAVCI DEĞİLDİR

          Bazı kardeşlerimiz “Gazeteci doğruyu yazmalıdır” diyorlar da başka bir şey demiyorlar. Halbuki doğru tek değildir. Bir olaya farklı açılardan bakarsanız, gördüğünüz şeyler de farklı olur.

          Gazeteciden sadece doğruyu yazmasını beklemek onun yazı yazmasını istememektir. Çünkü bazı konular etraflı araştırmaları gerektirir. Gazetecinin ise bunun için ne zamanı ne de imkanı vardır. Bazen kazlar öyle bir gizlenir ki onları ürkütmek için sazlığa körlemesine taş atmak gerekir. Bazen de havaya silah sıkmak gerekir ki uyuyanlar uyansın. Meydanın boş olmadığını anlasınlar. Bu bekçinin düdüğü gibi de düşünülebilir. Bekçi ille de hırsızı görünce ya da yakalayınca mı düdük öttürür? Bekçi düdük öttürmeli ki namuslu huzur bulsun, namussuz korksun.

          “Efendim araştırsın da yazsın!” Araştırıp yazmaya zaman var mı? Konu kamuya mal olup birkaç koldan araştırılmayınca kazlar yerinden kımıldayıp açık veriyorlar mı? Yok. İşte gazeteci için tekzip kurumu bunun için vardır. Muhatap yazarı arar, olayın doğru olmadığını, gerçeğin şu ya da bu olduğunu birinci ağızdan anlatır. Eğer anlamıyorsa mahkeme kararıyla kendi düşüncelerini aynı köşede yayınlatır. Tabi bu arada konu ile ilişkisi olan yani taraf olan öteki kişiler de müdahil olur. Gazeteci onların da fikirlerini alır. İkna olmadığı takdirde mahkeme kararını (yani tekzibi) yayınlar ama şerh koyar. Bunların hepsi gerçek neyse ortaya çıkması içindir. Gazeteci bir dedektif gibi araştırır. Ama önce bir taş atar ki kurbağalar ürksün. 

          Sonuçta gazeteci savcı değildir. Ne emrinde polis vardır, ne de arkasında devletin ve yasaların gücü. Yanılma payı vardır. Vatandaşın yani senin benim ne kadar yanılma payımız varsa onun da o kadar vardır. Adalet bile yanılıyor. Yoksa ikide bir af çıkarılır insanların suçunun bilmem şu kadarı affedilir miydi?

          Bir başka sıkıntı veren tutum da eşeği dövemeyenin semerini dövmeye kalkmasıdır. Sonuçta gazeteci herkese lazımdır. Ama bizim gazeteciyi döversek gazetecisiz kalırız. Öyleyse sizin gazeteciyi dövelim ki öteki gazetecilere de ders olsun. Eski konaklarda “şamar oğlanı” denen bir kurum vardır. Konak sahibinin çocuğuna olur olmaz şamar vurulmayacağı için, konakta çalışanlardan birinin çocuğu şamar oğlanı yapılır. Konak sahibinin çocuğu bir suç işleyince de o çocuğa şamar atılarak mahduma cezasının ne olduğu böylece gösterilmiş olur.

ATASÖZÜ: KORK ALLAH’TAN KORKMAYANDAN!