Çok ilginç günlerdeyiz, dünya artık bizim bildiğimiz eski dünya değil.

Sağlıkla ilgili bildiklerimiz yalanmış. Paranın gücü, insanlığı, meslek yeminlerini yenermiş.

Dünyada, önce insan ve doğa değil; önce sağlık, insanca yaşam değil; önce şirket, önce para, önce birilerinin çıkarı geliyormuş.

Basın – yayın, ülkelerin, evrensel değerlerin değil, parayı verenin buyruğundaymış.

Eline cep telefonu geçiren filmci kesilir, insanların özeline hiç çekinilmeden atlanılırmış. Bu tiplerin pislikleri, insanlığa saldırıları engellenmez, cepten yapılan izinsiz çekimler büyük haber ajanslarına kadar çıkar, her yana yayılırmış. Ne doğru, ne yalan ayrılamazmış.

Sonra her duyduğuna, aman ha, inanmayacakmışsın.

İnsanlardaki “ben” dürtüsü korkunç boyutlardaymış. Günümüz insanında önce “ben” sonra ”ben” sonra yine “ben” gelirmiş. Herkes kendini beğenirmiş. Herkes, herkes beni beğensin derdindeymiş. Atalarımız günümüzdeki yozlaşmayı bilememişler. “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar," sanmışlar.

Oysa, “Yalancının mumu yatsıya kadar değil, sonsuza kadar yanacak” gibi, gücün insanları tutsak ettiği şu günümüzde.

“Yalancı kim, işittiğini söyleyen.” Unutulmasın: “Gözlüye gizli yoktur.”

Algılara sözünü geçiren, algılarla oynayan, gücüne güç katıyor, böylelerinin sırtı sittin sene yere gelmez artık. Her bildiğimiz değişti.

Bilim insanı bile, bugün böyle, yarın şöyle diyebilirmiş.

Örnek mi istiyorsunuz? Dün, Dünya Sağlık Örgütü’nce, maskenin bir yararı yok, hastaların ve hasta bakanların dışında kimse takmasın deniyordu, maskeden soluk alma, kirli havayı yeniden yeniden içine çekmedir, sağlığa iyi gelmez, deniyordu, maske takınca elimiz sık sık ağız kısmına dokunacak, elimizle mikrop yayacağız deniyordu. Sonra bir anda caydılar bu dediklerinden, eski dedikleri unutuldu gitti, dünyanın ağzını burnunu aylar boyunca maskelediler, şimdi akla ziyan bir açıklamayla gündemde bilim insanları:

“Maskeler aşı etkisi yapıyor.”

Haydi, elinizden geliyorsa gıkınızı çıkarın. “Yok ya! Senin annen güzel mi?” deyin. Sizi linç etmeye hazır bekliyor, her duyduğuna inanan, hazır kıtalar.

Durumumuz deli kızın düğününe döndü. Tüm dertlerimiz bitti, ortalıkta maske savaşı. Maskesiz yakalama avına çıkılmış cümbür cemaat. Yorgan naylonunu beline kadar salarak başına geçiren teyze, düğünde, gelin olan yeğenini böyle ecinni kılığında öpmüş, iyi mi? Aslında pis naylonu öpmüş, kanser yapıcı plastik madde koklamış.

Anlayacağınız, “Yaz gününde dağ taş kar.” Bazıları pek sefalı bu durumdan. Yöneticiler, rüyalarında yapamayacaklarını yaptırıyorlar halka. Hiç kimsenin özgürlüğü, bireysel, Anayasal hakları kalmamış.

Masallardaki gibi günümüzde de çok söylemesi günahmış. Çok konuşanı içeri alırlarmış.

Eskinin kötüyü, kötülüğü öven, toplumu yozlaştıran sözleri yeniden el üstünde: “Salla başını al maaşını, elle gelen düğün bayram, her koyun kendi bacağından asılır, devlet malı deniz… “

İşe göre değil, eşe dosta göre işe alınıyor insanlar. Belediyeler, parti yemliğiymiş. Bağışlayın;

“İmam yellenirse cemaat ne yapmaz?”

Görünür, görünmezden çok. Yine de görmeyene şöyle demeli:

“Ey abdal, ey derviş, akçe ile biter her iş!”

Ata binmeden ayaklarını sallayanlar ne çokmuş…

Şu aşı üzerine yazılanları, denilenleri bir okuyun da aklınız şaşsın!

Bir öyle bir böyle, nereye nasıl denk gelirse, kim kimi nasıl söyletirse…

Sanki çok çok önceden, insanlığın aşıyla çipleneceği, yeni tip aşının genetik olduğu, bu yolla insan soyunun değiştirileceği, bu kez herkese mecbur tutulacağı, bunun küresel bir plan olduğu en başta denmedi!

Bizde tek Arslan Bulut bu konuya dikkat çekip duruyor. “Birçok insan zaten mikroçip yutmuş gibi!” adlı yazısında, “ Kaldı ki Türkiye'de bile bilim kurulu üyelerinden biri, ABD'de üretileceği söylenen "derialtı aşı"nın reklamını yaptı!” diyor. Sonra devam ediyor: “Bilimsel gelişmelerin ne boyutlara ulaştığından haberi olmayanlar, mikroçip yerleştirmekteki maksadın, insanı takip etmek değil, insanı doğrudan bilgisayara bağlamak, robot olarak kullanabilmek olduğunu düşünemiyor. “

“Kara Kutu” kitabını yazan, aşıcıların, sağlık sisteminin, sağlıkta dönenlerin belgelerle ipliğini pazara çıkaran Soner Yalçın bile altı aydır bu konuda yalnızca tek bir yazı yazmış, susmuş…

Herkes bir şey saklıyor.

Ağzını burnunu saklamak, erkekten böyle sakınmak, ağzı (kadın ağzını) toplumdan, yabancıdan gizlenecek organ saymak doğululara has bir anlayıştı, peçe benzeri bu tür örtünme geri çevrelerin, bağnazların benimsediği bir örtünmeydi. Hep küçümsenen, alay edilen bir örtünme. Erkeklerde de haydutlar soygunda tanınmamak için ağızlarını burunlarını kapatırlardı. Özellikle hızlı Batı’nın haydutları. Banka soyguncuları… Hepsi masal oldu. Batı’nın bile bunu bu kadar benimsemesine, moda gibi sarılmalarına, neden niçin taktıklarını sorgulamamalarına, çoğunluğun en küçük bir rahatsızlık duymadan her denilene uymalarına ne diyeceksiniz?

Aşı - ilaç konusunda kitap yazan, çok şey bildiğini ortaya döken yazar, şimdi sus pus.

Dün öyle diyen bugün böyle diyor, neden öyle şimdi böyle, kurumlar sessiz, kişiler sessiz, bilim insanları sessiz. Canan Karatay’ı bile susturmuş olmalılar, ortalıkta çıtı yok.

Yüce önderimize devamlı saldırmasına iktidarca ses çıkarılmayan, korunan kollanan gazete, Yeni Akit bile, konu sağlık olunca daha 2016’da, çekinmeden yazmış: “Aşılar ile ilgili korkunç gerçekler!“ “Aşılar biyolojik savaş silahı mı?” Bu da geçen Ağustos ayı haberi: “Dilipak'tan “aşı karşıtı” dilekçe paylaşımı.”

Kim ne saklıyor belirsiz!

Bir yerde, sekiz aydır dünyadan grip kalktı, bu yıl kimse grip olmadı; zatürre azaldı, zatürre dünyadan kalktı deniyor, başka bir yerde, grip ve zatürre aşısı kalmadı, tükendi, herkes aşı olmalı deniyor. Hastane kapılarındaki aşı kavgaları ballandırılarak anlatılıyor, grip – zatürre aşısı, kimsenin yüzüne bakmadığı yılların aşıları bulunmaz Hint kumaşı durumunda, insanlar bilinçsizce istenilen yöne yönlendiriliyor.

Bir doktor çıkıyor, haydi grip ve zatürre aşısına, durma koş diyor, bir diğeri daha bugün - bir kadın doktor, Göğüs Hastalıkları Uzmanı - grip ve zatürre aşısını, 2 - 65 yaş arası, sağlıklı insanlar sakın olmasın, gereksiz, bu tür aşı zaten korona virüsünden korumaz, diyor.

Ülkemiz genelinde en son bir genelge yayınlanıyor, ilgili yasa maddesi söylenerek, bundan böyle, izolasyon (evde kalma) kararına uymayanların yakalanarak yurtlarda tutulacağı, bir de üstelik masraflarını kendilerinin karşılayacağı bildiriliyor. Polisler işlerini güçlerini bırakmışlar, maske takmayan avına çıkmışlar. Bu yetmemiş gibi polisler de birbirini yakalıyor, maske takmayan dört polise polisler ceza yazmış daha yenice. Meslek onuru, anlayış, karşısındakini dinleme anlama… göz ardı ediliyor.

Maske işiyle bu işi götürecekler, insanları bir iyice bunaltacaklar, görünen köy kılavuz istemiyor.

Dünyanın hiçbir yerinde uygulanmayan, neye yararı olduğu belirsiz, iki günlük hafta sonu ev hapisleri de gündeme taşınıyor yine. 65 yaş üstüne baskı, yaşamlarını sınırlama, çoktan yeniden başlatıldı. HES adı altında (Hayat Eve Sığar), insanları kayıt altına almanın kapsamı genişletildi. Bugün, yandaş gazete soruyor: “Bu hafta sonu sokağa çıkma yasağı olacak mı? 12-13 Eylül, yarın, hafta sonu sokağa çıkma yasağı kısıtlaması var mı?”

Ne diyor, zatürre aşısı herkese gerekmez, bu aşı çok özel durumlar içindir diyen Göğüs hastalıkları uzmanı, “Zatürre her yıl dünyada milyonlarca insanın ölümüne neden olan bir hastalıktır.” Bunu, haberi okuyan herkes duyuyor. Yanlış, bu yalan, diye tartışma başlatan, karşı çıkan yok. Öyleyse bütün dünyanın önünde eğildiği, küreselcilerin insanlığı yeni dünya düzenine soktuğu, dünyada, bundan ölüm sayısının zatürreden ölenlerden çok çok daha az olduğu, herkesin istediği gibi tanımladığı, sağlık bakanlarının bile akıl almaz bir şekilde, mezarlıktan resimlerle, acil servis görüntüleriyle insanları korkutmak için her yola başvurdukları bu korona virüsü nedir?

Toplumdan gizlenenler ne? Neden her gazetede, her gün, kaç başlık bu konu üzerine? İnsanlık diğer hastalıkları yendi de haberimiz mi yok? Kanserden dünyada günde kaç kişi ölüyor? Açlıktan kaç kişi? Kaç kişi bunalıp kendini öldürüyor? Bunlar ölüm değil mi? Bunların sayıları neden yayınlanmıyor? Sonra hep ünlüler mi yakalanıyor bu merete? İngiltere’nin değişmez kral adayından, kraliçenin oğlundan başladılar, çiçeği burnunda başbakanından çıktılar. Artistler, sporcular, az buçuk ün yapanlar…

Her gün bir manşet, falan koronaya yakalandı. Altta küçücük açıklama, testi pozitif çıktı, hiç belirtisi yok evinde karantinada. Yine falan koronadan hastaneye kaldırıldı. Altında açıklama, test yaptırmak için, durumu iyi, hiçbir belirtisi yok. Bu tür haberlere en son Bülent Arınç eklendi. Hamdolsun iyiymişler, kontrolde testleri pozitif çıkmışmış.

Azıcık gevşeyenlere, korku şırıngaları hazır. Hastalık geçirenler de gevşemesin! “Bu virüs çok büyük organ hasarı yapıyor, kişi artık eskisi gibi olamıyor. Hele böbrekleri, ciğerleri!” diye başlıyorlar anlatmaya. “Belirti göstermeyenler daha büyük belâ” imiş... Onlara parmak sallanıyor: “Hepsi gizli toplum düşmanı, bilmeden asıl bunlar virüs yayıyor, tutun yakalayın!”

Duyan büzüşüp kalıyor. Kanser, kalp krizlerinden ölümler… hepsi önemsiz, insanlar bakımlarını, normal kontrollerini korkudan yaptıramıyor. Önceleri kanser demezlerdi hem, amansız hastalıktı adı, hani ne oldu? Kansere çare mi bulundu?

Bakıyorsun, her, hastalık geçirdi denen pozitif testli ünlü, tedavi gören(!) ünlü, pehlivanlar gibi ortada. Turp gibiler. Yanaklarından kan damlıyor, öylesine sağlıklı görünüyorlar. Tam gaz çalışıyorlar, kim demiş bir zamanlar “koronalı”ymış bunlar? Öylesine.

Önce, “Yok aşıyı bekliyoruz, aşıyla insanlık kurtulacak bu beladan!” Arkasından, “Aşı en fazla üç dört ay etkilidir.” Arkasından, “Ama her yıl, her tür grip virüsünün yapısı değişir, bu normal,” daha da arkasından, “Gözler aşı müjdesinde!”

Hani ABD’de deneme aşısından komaya giren adamın haberi nerede? Bilgisayar kullanmayanlar, yabancı dil bilmeyenler bu haberi öğrenemeyecekler mi? Elleri titreyenlerden, felç geçirenlerden, denenen aşının diğer yan etkilerinden neden hiç söz edilmiyor? Afrika’daki aşı rezaletleri sanki hiç olmadı, geçmiş, bir masaldı…

Rusya’da Putin’in kızının aşı denemesine katıldığını bile söylediler ya, işin boyutunu düşünün. Kim bilir daha ne yalanlar denecek, ne dolaplar çevrilecek?

Kim ne yapıyor, ne yapacak? Sokaklarda, kırlarda bisiklet sürenin bile ağzını bağlatan, temiz hava almasını engelleyen; buyruğa uymayana yüksek para cezaları dayatılan bu işler ne işi?

Küresel çete işini biliyor.

Deveye külah, horoza peçe giydiriyor. Kimse de, bana mısın demiyor?

Bir şeyler saklanıyor; gizleneni, bilinmeyeni ararken, bu olanlar insan işi değil, cin peri işi derdi eski insanlar.

Gene de;

Sakla sakla nereye kadar?

Feza Tiryaki, 11 Eylül 2020

Yazarın Diğer Yazıları