Kafa konforu, belli davranış ve düşünce kalıplarına uyup hiçbir yeni şey düşünmeden, hiçbir yeni şey yapmadan yaşamaktır. Kafa konforuna sahip kişiler bu konforu bozma konusunda pek istekli davranmazlar. Neden bozsunlar ki? Her halükarda iş olacağına varıyor.
Bu kişilerin hiçbir sorunu çözmek için sonuna kadar direndiklerini göremezsiniz. Çoğu kadercidir ve yeni yöntemler deneme konusunda isteksizdir. Kendi bunkerlerinde hiçbir yeni soru sormadan yaşayıp giderler.
Bu kişiler bunu “ilkeli davranmak” diye düşünür. Halbuki her şey büyük bir hızla değişiyor. Hiçbir şey değişmese bile insanlar değişiyor. Bu değişime ayak uyduramamanın bedeli ise çok yüksek. Eğer bu eylemde ısrarcı olursanız çevreniz yavaş yavaş boşalıyor. Yalnızlaşıyorsunuz. Biraz “Ben böyle daha iyiyim” diye kendinizi avutuyorsunuz. Ama bir süre sonra büyük emeklerle elde ettiklerinizin de sizi terk ettiğini görüyorsunuz.
Kafa konforunda en uç nokta delilerle ahmakların bulunduğu noktadır. Bu kişiler çevrelerindeki kişilerin bütün sorunları çözeceğine inanırlar. Aslında onlara göre bir sorun da yoktur. Ömürleri boyunca “Biz nereye gidiyoruz? Dünya nereye gidiyor?” gibi soruları akıllarının kıyısından bile geçirmezler. İki yaşındaki çocuğun sorduğu birçok soru, onları hiç ziyaret etmez.
Koyun gibidir bunlar. Yerler, içerler, çiftleşirler ve ölürler. Ama doğrusu rahat bir yaşam sürerler.
Bu kişilerin çoğu bu zihinsel tembelliklerini tevekkül ile kader anlayışı ile kapatırlar. Ya bir parti liderine kapılanırlar, ya da bir şeyhe. Düşünceleri de geçimleri de birilerinin gölgesindedir.
Bazı kişiler de kendilerini fark etmeye başladıkları zamandan itibaren sormaya ve sorgulamaya başlar. Bitmez tükenmez bir merakla her şeyi sorarlar. Gelmiş geçmiş bütün insanların sorunlarını sırtlarlar. İnsanlık bugüne bu kişiler sayesinde gelmiştir. Uygarlık bu kişiler sayesinde gelişmiştir. Bu kişiler ömür boyu huzursuz olmaya mahkumdur. Hiçbir sorunları olmasa bile gelecekteki kişilerin yaşayacakları sorunları düşünüp huzursuz olurlar.
Bu işin zenginlik yoksullukla ya da gençlik yaşlılıkla da ilgisi yoktur. Nasip işidir. Her şeyi dert edinip çözüm çareleri bulmaya çalışan insanlar kadar köşesine çekilip hiçbir şeyi dert edinmeden yaşamaya çalışan kişilerin de hakkı vardır. Herkes saygıya layıktır.
Okumak biraz da kafa konforunu bozmak, toplumdaki değişim taleplerine uyum göstermek içindir. Yeniliğe daha yatkın hale gelmektir.
Genelde halk kesimi kafa konforunu bozmaktan kaçınır. Bu işler okumuş yazmış tayfasının işidir diye bakılır. Bizde ise tam tersidir. Halk ülke sorunları ile ilgili en ufak bir habere, hükümetin uygulamalarına kulak kesilirken okumuşlar devlete sırtını dayamış olmanın verdiği rahatlıkla kulaklarının üstüne yatarlar.
Devletimiz de aydınlarını dürtüp uyandıracak yerde iki kelam söz edenin tepesin çullanır ve dünyayı ona zindan eder. Barolar, hakim ve savcılar, hatta muhalefet bile, çıkarılan yasalar, öğretmenler eğitimle ilgili düzenlemeler hakkında konuşmaktan men edilirler.
Çalışan, sorunları çözmeye talip olan kişilerden oluşan toplumlar miskin bireylerin oluşturduğu toplumlara hayat hakkı tanımıyor yazık ki. Onları köleliğe ve yoksulluğa mahkûm ediyorlar. Ellerindeki ekmeği alıp afiyetle yiyorlar.
Dindar insan tevekkül ile çalışıp çabalamak arasında bir noktada durur. Kimi tam bir tevekkül halinde olup evine ekmek götürmeyi bile bir yana bırakırken bazıları dünyayı kurtarmak iddiasındadır.
Kafa konforuna sahip kişiler, hiçbir şey için yanmazlar. Ama “Sen yanmazsan, ben yanmazsam, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa!..
5 Mayıs 2020