NEREDE O ESKİ GÜZELLİKLER? 1

       Bu yazının iskeleti ve ilham kaynağı,

Mehmet Başer’(Gıcan)in bir çalışmasıdır.

Yazı Alakır dergisinde yayınlanmak

 üzere kaleme alınmış olup yayınlamak

mümkün olmadığından burada yayınlanmıştır.

Hüseyin DENİZ

       Tarımın geçmişi günümüzden 10 bin yıl öncesine dayanmaktadır. İlk tarım örneklerinin ardından, zamanla toplumlar arasındaki etkileşimin bir sonucu olarak tüm dünyada yaygınlaşmıştır. Tarım sayesinde insanoğlu toplu yaşama geçmiş ve günümüzdeki devletler oluşmuştur. Bir kurama göre ilk tarım, insanların vahşi doğadan topladığı bitkisel besinlerini ve tohumlarını mağara önlerine düşürmesiyle başlamış olmalıdır. Bu süreçte insanlar tüm gün yiyecek aramak yerine bitkileri toprağa ekerek devamlı olarak yerleşik halde besin elde edilebileceğini fark etmişlerdir.

       Tarihte, en eski tarımsal veriler, Anadolu'da Abu Hurerya adlı yerleşimde M.Ö. 13500 yılından kalma tarımsal aletlerden elde edilmiştir. Yine bereketli Anadolu toprakları üzerindeki alanda, kimi yerlerde darı, arpa, tahıl, acı bakla, keten, buğday gibi tarımsal kalıntılar bulunmuştur.

       Alakır vadisinde tarım ve hayvancılık hızla kayboluyor. Daha 30-40 yıl öncesinde her ne kadar ilkel de olsa doğal, organik tarım yapılmaktaydı. Vadi boyunca bütün topraklar öküzlerle sürülürdü.

       Kendini bildi bileli tarımla uğraşan Alakırlı Zeki Özer, yıllarca öküzleriyle çift sürdüğünü ve artık yaşlandığı için tarımı bıraktığını anlatıyor.

       Şimdi gelin onun sesine kulak verelim:

       “Eskiden ilk güz yağmurları ile ekin ekilirdi. Şimdiki gibi sulanan yerler çok değildi. O yüzden tarlaların çoğuna kuru mahsul ekilirdi. Arpa, buğday, burçak, mercimek. Baharda da çayın boynundaki sulanabilen yerlere mısır, susam, yerfıstığı gibi şeyler ekilirdi. 

       Çift sürmek için iki tane öküz gerekir. Öküz kısmı eskiden köylünün traktörüydü. Kağnıyı onlar çeker, çifti onlar sürerdi. Etinden yararlanılır, derisinden çarık yapılırdı. Gübresi tarlalara serilir, böylece tarladan iki üç kat fazla ürün alınırdı. Öküzler zayıf olur toprak iyi işlenmezse, çiftçi kısmı ektiği tohumu bile zor alırdı. Onun için öküzlere iyi bakmak lazımdı. Öküzleri iyi beslemek için köylüler yakaya yamaca burçak ekerlerdi. Öküzler burçağı yedikçe iyi bedene gelir, tavlanırdı. Burçak yiyen öküzün tüyleri yıldır yıldır eder, bedeni katılaşır, enerji ile dolup taşardı.

        Öküzle çift sürmek beceri ister. Önce kayıtları hazırlayacaksın. Akıllı çiftçi kışın işlerin az olduğu sıralarda sabanını boyunduruğunu elden geçirirdi. Saban demiri yülenmiş yani ucu sivriltilmiş olacak. Sabanın kulakları, oku, boyunduruk ve öküzün boynuna geçirilen zevleler sağlam olacak. İlle de övendire olacak. Övendire olmadı mı öküzleri denetlemek mümkün olmaz.

       Karasaban geçmişte kaldı. Ama gene de onu tanımak gerek. Çünkü bir zamanlar köylünün ekmeği de pilavı çorbası da onun ucundaydı. Sabanın sapından tutanın evinde buğday, arpa, mısır, susam, yulaf, çavdar, burçak, nohut ve de bunların samanı olurdu. Evde buğday varsa bulgur, un, yem, tarhana, bulamaç, kömbe, çorba.. Her şey, her şey var. Arpa, yulaf, çavdar varsa inek, keçi, koyun, tavuk… Bunlar varsa süt, yoğurt, yağ, peynir, yumurta var. İşte karasaban eskiden böyle mucize bir aletti.

       Kıymetini bilene karasaban eskiden fabrikanın hasıydı ve anasıydı. Çünkü saban işlemezse değirmenler dönmez, değirmenler dönmezse tencereler kaynamazdı. Atatürk’e “Köylü milletin efendisidir” dedirten de karasabanın ta kendisidir.

       Karasaban iki parçadan oluşur: Saban kısmı ve boyunduruk kısmı. Saban kısmı, ökçe denen eğri bir ağacın ucuna geçirilmiş ok denen uzunca bir parçadan oluşur. Tabii bir de sivri demir. Boyunduruk ise yan yana iki öküzü çifte koşmaya yarayan uzunca bir ağaç parçasından ibarettir. Öküzlerin boynunu iki tarafından tutan zevleler vardır. Zevle de sabanın öteki parçaları gibi meşe, çınar ya da pırnal gibi sağlam ağaçlardan yapılır. Boyunduruğun ortasında gene sağlam bir ağaçtan eğilerek yapılmış halka biçiminde “eğef” vardır. Eğef, saban okunun, boyunduruğa bağlanmasını sağlar. Okun ucunda delikler vardır. Oku eğefe ucundan bağlarsanız saban derin gider. Gerideki deliklerden bağlarsanız açılan çizinin derinliği azalır (yu(f)kalır). 

       Eskiden çiftçilerin toprağı çoktu. O toprakları işlemek için öküzlerin çevik olması gerekirdi. Dar zamanda öküzün biri hastalanıverirse bütün bir yıl mağdur olunurdu. Onun için yedeklemek, yeni yetişen tosunları da çifte çubuğa alıştırmak gerekirdi. Tosunu çifte alıştırmak için önce dananın iki üç yaşına gelmesi lazımdı ki yılgın olmasın. Onu usta bir öküzün yanında çifte koşmak lazımdı. Gerekirse bir evlek yer sürünceye kadar öküzlerin başını biri çekmeliydi. Öküz kısmı ahmaktır derler a doğru değildir. Eğer çifte iyi alıştırılmaz örselenirse, biçimsizce yüklenip ya sabanı ya boyunduruğu kırar. Adamı ovanın ortasında, onca işin arasında çaresiz bırakır.

SÜRECEK