ÖMRÜN ÜÇ BOYUTU 1

          Merhum Akif, Köse İmam’ın ağzından “Arzı olmazsa hayatın ne çıkar tûlünden?” der. Bizler “kaliteli yaşam” derken “uzun ve sağlıklı bir yaşam” anlıyoruz. Ama görüyoruz ki Akif yaşamın “arz”ı (genişliği) yoksa “tûl”ünün (uzunluk) pek de önemli olmadığını söylüyor.

          Ben hayatı iki boyutlu değil, üç boyutlu olarak düşünüyorum ve bir de “derinliği”nin (umk) olması gerektiğine inanıyorum. Gelin bu boyutları teker teker ele alalım.

          Sadece ömrün uzunluğu insana bir şey kazandırmaz. Hele bu kişi gezmiyorsa, yeni kitaplar okuyup yeni kişilerle tanışmıyorsa hele hele bir de yaşadıklarından ders almıyorsa görüp duyduklarının arkasında yatan dünyayı merak etmiyorsa hiçbir şey kazandırmaz.

          Ömrün uzunluğu eskiden bir şey kazandırmazdı. Çünkü toplumlar, toplumlarda kişiler yekpare idi. Değişim şimdiki gibi hızlı değildi. Günümüzde ise kişisel farklılıklar çok. Toplumsal farklılıklar da gittikçe artıyor. İletişim araçları her tür bireyin her yerde karşımıza çıkabilme olasılığını arttırmıştır. Toplumsal olayları dağın tepesinde yalnız yaşayan biri de gözleyebilmekte ve fikir yürütebilmektedir. Öte yandan kent içinde yaşayıp da her türlü bilgiye kapılarını kapatmış birçok kişi vardır. Birinin ömründeki her saat yüz yıl iken, ötekinin yüz yılı bir saat gibidir.

          Ömrün genişliğine gelince… Genişliği ben yatay bir disiplin olarak anlıyorum. Yani bir kişi dönemindeki bilim ve sanatların ne kadarıyla yakından ilgilenebiliyorsa ömrü de o kadar geniştir. Resimle, müzikle, mimarlıkla, el sanatları ile, Tiyatro, sinema, felsefe, edebiyat ve matematikle, pozitif bilimlerin ne kadarı ile ilgilenebiliyorsa ömrü de o kadar geniş olacaktır.

          Genel bir kanı var: İnsanın kapasitesi dardır. Her şeyle ilgilenmeye ne zamanı, ne de imkanı yeter. Bu yanlıştır. İnsan, kafasının içinde binlerce gigabitlik bir zihinsel kapasite var. Orada her şeyi koruyabilir, ayıklayabilir, sınıflandırabilir. Çağdaş depolama yöntemleriyle bu kapasite binlerce kat arttırılabilir. Zaman ise akıllı kullanıldığı takdirde bereketlenir. Verimli kullanılan 30-40 yıl çok, ama çok, uzun bir zaman dilimidir.

          Zamanımızda bilim ve sanatlar da çok çeşitlenmiştir. Elbette bunların hepsiyle yakından ilgilenmek ve hepsinde derinlik kazanmak kolay değildir. Ama 17. Yüzyıl gezgini Evliya Çelebi’nin at sırtında o zamanki dünyanın önemlice bir kısmını gezdiğini, gittiği yerler hakkında bilgi devşirip bunları yazıya geçirdiğini düşünürsek günümüzde neler yapılabileceği konusunda da bir öngörü sahibi olabiliriz.