Rhodiopolis’e giderken kente sulama suyu dağıtan kanalın yanıbaşından hem Sarıcasu yönüne (sağa) hem de Salur yönüne (sola) giden iki yol vardır. Bu yollardan sola, Salur yönüne gidenini anlatmak istiyoruz.

Bu yol da dümdüz sayılır. Kanal boyunca gider ve sizi Salur boğazına kadar götürür. Parkurun güzel yanı barajdan kente su getiren genişçe bir kanal boyunca gitmesi ve ovayı ta Finike’ye kadar yüksekten izleme imkanı sunmasıdır. Biraz ileriye gittiniz mi kanaldaki suyun bir miktarının bir santrala çevrildiğini ve elektrik üretildiğini fark edeceksiniz. Su santraldan geçtikten sonra Baysı deresine dökülür ve oradan da Alakır’a akar gider. Bir zamanlar Ahmet Kutlu bu suyun Gavur deresine dökülecek biçimde planlanmasını, böylece yaz kış kentin içinden su akmasını önermişti. Ama üzerinde düşünülmedi mi yoksa verimli mi bulunmadı bilmiyoruz.

Bu yolu da istediğiniz gibi dümdüz gidebilirsiniz. Canınız isterse yukarıya doğru çıkıp hem ovayı biraz daha yukarıdan görebilir, hem de parkuru biraz daha engebeli hale getirebilirsiniz. Dahası orman içinden daz boyunca yol var. Oradan gidip sırt boyunca Arılıtaş’a, Rhodiopolis’e ya da başka bir yere kadar uzanabilirsiniz. İsterseniz de herhangi bir yerden sola sapıp Hacıveliler-Salur yoluna çıkabilirsiniz. Hızırkahya’ya da geçebilirsiniz. Oralarda sizi nar bahçeleri ya da portakal bahçeleri karşılayacaktır. Her iki türün bahçeleri de baharda harika olur. Ortalık rengarenk nar çiçekleriyle ya da mis kokulu portakal çiçekleriyle lebalep dolar. Yol kenarlarındaki yeşili zaten anlatmaya sayfalar yetmez. Bahar biraz ilerledi mi dutlar, yaz gelince de incirler el etmeye başlar.    

     Yolda kaldığınız takdirde geri dönüş kolaydır. Salur gediğine kadar varmış da olsanız yukarıdan Çayiçi’nden, Yenikışla’dan gelen giden çok olur. Biraz daha aşağıya indiniz mi zaten Salur’dan gelen arabalar sizi alır.

Bu parkur da hem bisiklet hem de motosikletle gezmeye elverişlidir. Salur’dan Göksu’nun başından geçerseniz orada eski beylik zamanından kalma Nazif Ağa’nın konağı vardır. Onu gezebilirsiniz. Kumluca’nın eski su kaynaklarından Göksu kaynağını görebilirsiniz. Oradan ileriye gidip Altın fide tesislerini gezebilirsiniz.  

Zamanı ayarlayabilirseniz baraja, Çayiçi köyüne, İnciarağacı ve Karacaören köylerine gidebilirsiniz. Ben birkaç kez Akdağların eteklerindeki Sarıkayalara, o kayaların altında bulunan Belenyayla’ya, kayaların üstünde bulunan Üçoluk’a kadar gittim. Ya da Alakır barajının alt kısmında bulunan vadinin içinden aşağıya ya da yukarıya geçip gittim. Orada insanlarla tanıştım, biliştim.

Aslında bu anlatımlar bir giriş. Bir kapı. Siz bu kapılardan girip mezhebinize ve meşrebinize uygun geziler gerçekleştirebilirsiniz. Benim görmediğim birçok güzellik görür, benim tanışmadığım birçok insanla tanışabilirsiniz. Gezmekten zevk alanlar için bir ağacın gölgesine oturup etrafa bakmanın ve hayatın temposunu biraz yavaşlatmanın pahası yoktur. Gökyüzünün, bir çimenin, yol kenarından koparılıp koklanan bir çalba otunun değeri anlatılamaz. Tabii bilene. Atalar ne güzel demiş: “Köre nedir köre ne! Görenedir görene!”

İYİ GEZMELER!