Düşümüzde görsek inanmayacağımız günleri yaşıyoruz.
Türk’e Türk denmiyor.
Çanakkale Savaşlarını, bu savaşın öncesinde başlayan Birinci Dünya Savaşını anlatmaya kalksak nasıl anlatırız? Eloğlu nasıl anlatır?
“İngiltere, Almanya ekonomik yönden kapıştılar, çıkarları için birbirlerine düştüler!” diye söze başlarız değil mi? Önce ülkelerin adlarını söyleyerek. “Fransa da Almanlardan alacağı öcü, çıkarı için bu çatışmaya katıldı. Rus çıkarları, Sırbistan’da çakan kıvılcım bu yayılmacı ülkeleri birbirine düşürdü. İngiltere, Fransa, Rusya “Anlaşma (itilâf) devletleri” bir yanda, Almanya, Avusturya- Macaristan, Bulgaristan “Bağlaşma (ittifak) devletleri” diğer yandaydı. Savaş başladığında Osmanlı Devleti tarafsızdı, sonra Almanların yanında savaşa katıldı.” diye devam ederiz.
Ruslar doğudan Anadolu’ya saldırdılar. Enver Paşa’nın yönettiği karşı saldırıda (Aralık 1914) yüz bine yakın askerimiz donarak öldü. Doğu’da bir çok kentimiz Rusların eline geçti. (Ermenilerin Ruslara yardım ettikleri dönem bu dönemdir.)
Ruslar Doğu Avrupa’da yenildiler. İngilizler ve Fransızlar Rus Çarlığı’na yardım etmek bahanesiyle Çanakkale Boğazı'ndan, İstanbul Boğazı'ndan geçmek, Karadeniz’e açılmak, önce Trakya bölgemizi, sonra da Anadolu’yu işgal etmek istediler.
Yerli ve yabancı tarih kitapları bundan sonra olanları şöyle yazar. Bu yazılarda Türklerin adı Türk’tür. Rus, burada, Rus diye geçer. İngiliz, Fransız buralarda İngiliz, Fransız diye anlatılır.
Nasıl anlatır tarih o günleri bir daha dikkat ediniz. Olayları özetleyelim:
İngiliz, Fransız savaş gemilerinden oluşan güçlü bir donanma Türk mevzilerini yoğun bir top ateşine tutarak ( 18 Mart 1915) Çanakkale Boğazı’nı geçmek istedi. Türk topçuları onlara geçit vermedi. Nusret mayın gemisinin boğazı mayınlaması, Türklerin yoğun top ateşi sonunda düşman gemileri bozguna uğradı. Sonra (Nisan 1915) İngilizler, denizden geçemeyeceklerini anlayıp karadan çıkarma yaptılar. Türkler, sömürge askerlerini toplayıp gelen İngilizlere, Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde tarihte eşine az rastlanır bir direniş gösterdiler. Gelibolu Yarımadası’nı canları pahasına korudular, vermediler. Düşmanı Çanakkale’den geçirmediler.
Yine tarih kitapları Çanakkale Savaşları’nın sonuçlarını şöyle anlatır:
“İngilizler Gelibolu yarımadası’nı boşalttılar (1916), çekip gittiler.
Rusya savaştan çekildi. Çarlık Rusyası yıkıldı. Kars, Ardahan, Batum geri alındı. İngilizler yine de boş durmadı, güneyde Arapları kışkırtıp oralardaki Türk güçlerine saldırttılar.”
Bizi şu an yönetenlerin ağızlarına alamadıkları Türk milleti, Türkiye Cumhuriyetini kuran halkın adıdır.
“Çanakkale Zaferi” tarihin yönünü değiştirmiştir. Bu tarihe Türk Kurtuluş Savaşı’nın başlangıcı olarak bakılır.
Geçmişi kısaca anımsarsak:
Birinci Dünya Savaşı “Bağlaşma devletlerinin” yenilgisiyle bitti. Osmanlı Devleti “Anlaşma devletleriyle” “Mordros Ateşkes Antlaşması”nı imzaladı. Boğazların egemenliği elimizden alındı. Ordumuz dağıtıldı. Yurdumuz işgal edildi. Anlaşma devletleri aralarına Amerikalıları da alıp yurdumuz üzerinde yeni paylaşım planları yaptılar.
Saldırganların gemileri, 1915’te geçemedikleri, “Çanakkale Geçilmez!” dedikleri Çanakkale’yi geçerek İstanbul’a demir attılar. Türk gemilerini tutsak ettiler. Kenti gözetim altına aldılar. Fransızlar, İngilizler, İtalyanlar kıyılarımızı, iç kıyılarımızı, baştan başa işgal ettiler. Limanlarımız, demiryollarımız alındı, basın susturuldu. Meclis dağıtıldı.
Mondros’la birlikte Türkiye’deki azınlıklar ( Rum, Ermeni, Yahudi…) Türklere karşı, işgalci düşmanla işbirliği yaptılar. Rum, Rum devleti kurmak, Ermeni, Ermeni devleti kurmak hayalini kurdu.
Kimi çıkarcılar, vatan hainleri Kürdistan Teali (yükseltme) - İngiliz Muhibleri(dostları) derneklerini kurdu. Düşmanla (özellikle İngilizle) işbirliğine giriştiler.
İşgalciler yerli işbirlikçilerin yardımıyla Türk topraklarında pek çok kukla devlet kurmayı düşündüler. Bölgelerimizi aralarında paylaştılar. İngilizler, İtalyanlar aynı bölgede anlaşamayınca, çıkarları çatışınca İngilizler, Fransızlar, Amerikanlar aralarına büyümek, yayılmak isteyen Yunan’ı da aldılar. Yunan, İngiliz’in yardımıyla İzmir’e asker çıkarttı (15 Mayıs 1919).
İzmir’de azınlıkların sevinç gösterileriyle karşılanan Yunan’a Türk gazeteci Hasan Tahsin ilk kurşunu attı. Ardından bölgede Rum - Yunan zulmü, Türk kıyımı başlatıldı. (Düşmana karşı “Kuvayı Milliye” (ulusal güç) kuruluşları o işgal günlerinde kuruldu.)
Ertesi gün de ( 16 Mayıs 1919) Mustafa Kemal Paşa Bandırma vapuruyla, direnişi örgütlemek, vatanı kurtarmak için İstanbul’dan Samsun’a hareket etti.
19 Mayıs 1919’da da Samsun’da Türk’ün güneşi doğdu!
Tarihimizin Kurtuluş Savaşı’na giden yolu kısaca böyle.
Savaştığımız düşmanın adı var: Yunan, İngiliz, Fransız, İtalyan, Amerikan! Yerli işbirlikçilerinin adları var: Bir kısım Rum, Ermeni, Yahudi. Yine bunlara yardımcı olan bir kısım soysuz işbirlikçi.
Düşmana karşı savaşan, vatanını koruyan milletin adı: “Türk Milleti.”
Açın bakın her yaş için yazılmış tarih kitaplarına. Batı’nın kitaplarına.
Bizim adımız yüzyıllardan beri, bin yıllardan beri Türk. Tarih öncesinden beri adımız Türk. “Viyana önlerinde Osmanlı” yazmaz kitaplarında hiçbir ülkenin. “Viyana önlerinde Türkler.” Kaç ulusun tarih kitabını, ders kitabını gözlerimle gördüm. Onlarca örnekten biri: 1867’de Mark Twain yazmış. Alman yayıncı, toplama öyküleri 1987 tarihli özel basım kitabına koymuş. Kalın, büyük boy, bir gezi – tarih kitabı.“ Eskinin İyi Zamanlarına Seyahat” (Weltreise in die gute alte Zeit). On dokuzuncu yüzyılda yazılmış yazılar. Burada eski İstanbul da anlatılıyor. Türkler deniyor orada yaşayanlara. Pis kokulu, İstanbul’a yakışmayan insanlar diye söz ediliyor Türklerden ama eli mecbur yazanın, Türkler (die Türken) diyor İstanbul halkına, Türk düşmanı olan tarihçi gezgin.
Haçlı seferlerini Anadolu’da karşılayan, onları püskürten: Türkler. İstanbul’u alan: Türkler. Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran: Türkler.
Bu bir gerçektir. Dünyanın hafızasına Türk bir iyice kazınmıştır. İsteseler de Avrupa başka türlü düşünemez, yazamaz.
Durum böyleyken, bu en önemli günümüzde Çanakkale’de düzenlenen Çanakkale Deniz Zaferleri Kutlamasında yapılan şu konuşmaya ne diyeceksiniz?
“İşte Erdoğan’ın konuşmasından satır başları” diye bir başlık atmış, şunları yazmışlar:
"Çanakkale zaferi sadece bir ırkın zaferi değildir. Çanakkale yeryüzündeki tüm kardeş halkların zaferidir. Çanakkale’deki şehit mezarlarında İzmirlinin yanında Bitlisli var, Edirnelinin yanında Diyarbakırlı var, Rizelinin yanında Hakkarili var…
81 vilayet Anafartalar’da tek bir millet haline geldi. Çanakkale’yi anlayamayan Türkiye’yi asla anlayamaz.
Çanakkale ruhunu anlayamayan milleti de milliyetçiliği de anlayamaz.
Biz 18 Mart 1915’de Çanakkale’de adeta yeniden doğduk. Buradan ilham alarak kardeşliğimizi daha da ileri taşıyacağız." (Milliyet)
“Bu bir ırkın zaferi değilmiş.
Yeryüzündeki tüm kardeş halkların zaferiymiş.”
Kimmiş bu yeryüzündeki kardeş halklar?
Mezarlıklarda İzmirli’nin yanında Bitlisli, Edirneli’nin yanında Diyarbakırlı, Rizeli’nin yanında Hakkarili varmış.
Bunlar şehir adları. Hemşehrilik bağını anlatan sözler. Sinoplu, Samsunlu, Konyalı…
Halk nerede? O denilen kardeş halklar? Her şehir bir halkı mı oluşturuyor? Neredeymiş bu halklar? Yeryüzünün neresinde?
81 vilayet Anafartalar’da tek bir millet olmuş. Adı yok muymuş bu milletin?
“Biz 18 Mart 1915’te adeta yeniden doğmuşuz. Bundan ilham alarak kardeşliğimizi daha ileri taşıyacakmışız. ”
Bu zaferin devamı olmasa, Atatürk’ün önderliğindeki Çanakkale Kara Savaşları olmasa, Atatürk’ün önderliğindeki Kurtuluş Savaşı mücadelemiz olmasa yeniden doğabilir miydik acaba?
İleri taşınacak kardeşlik de ne? Türk vatandaşı olan, azınlık sayılmayan her mevkiye yükseliyor, devletin başı olabiliyor, ordunun başı olabiliyor, bakan milletvekili, yüksek memur hepsi hepsi oluyor, her istediği mesleği edinebiliyor, her istediği yerde istediği gibi kısıtlama olmaksızın okuyabiliyor, yaşayabiliyor.
Daha ileri taşınacak olan ne?
*
Düşümüzde duysak inanmayacağımız sözleri duyuyoruz…
Türk’ten, Atatürk’ten tek söz edilmeden zaferlerimizi kutluyoruz.
Bölücülerin bayrak açtığı, çaput salladığı, devlete meydan okunduğu, devletin içinde ikinci bir devlet olunduğu, on yıl önce düşte bile görülmeyecek görüntüler…
Katilbaşının suratını utanmadan, çekinmeden meydanlara taşıyorlar, üstüne üstlük bu on binlerin katiline özgürlük istiyorlar. Türk’ün “ Yeni Doğan Günü”nü (Nevruz), dış güdümlü, bölücü ırkçıların kendilerine mal etmeleri yetmezmiş gibi, bu günü bölücü emelleri için kullanmaları, buna ses çıkarılmaması ülkesini seven herkesin içini yakıyor.Türk bayrağının sakıncalı sayıldığı, eli kanlıların çaputlarının ise orta yerde sallandığı, terör örgütü katillerinin elini kolunu sallayarak yurtdışına gönderilmek istendiği, aldıkları canların, mayınla, bombayla organlarını parçaladıkları, sakat bıraktıkları canların hesabının sorulmayacağı günlerdeyiz…
On dört yıldır hapiste olan caniye, bir zamanlar kurduğu, yönettiği, acımasızca insan öldürttüğü terör örgütü adına heyetler düzülüyor. Ülkemizi bölme, Türk ulusu adını yok sayma, Atatürk Cumhuriyeti’ni yıkmanın ön hazırlıkları… Böyle önemli bir yıldönümümüzde bile İmralı Adası’ndaki caniyle şimdi kim görüşsün haberleri ülkenin gündemi…
*
Büyük önder Atatürk, Nutuk’un son bölümünde gençliğe seslenmeden önce, uzun konuşmasını şöyle bitirir:
“Bugün vâsıl olduğumuz netice, asırlardan beri çekilen millî musibetlerin (felaket) intibahı (uyanış) ve bu aziz vatanın, her köşesini sulayan kanların bedelidir.
Bu neticeyi, Türk gençliğine emanet ediyorum.”
Şehitlerimizin ruhu şadolsun…
Feza Tiryaki, 18 Mart 2013