Zülf-i yare dokunduğumun farkındayım. Şiir gibi eskiden beri sanatların ortasında yer tutmuş bir sanatın aleyhinde konuşmak kolay değildir çünkü.
Bizde serbest ölçü ile birlikte herkes şair oldu. Önüne gelen şiir yazıyor.
Ancak...
Bize en az şiir kadar lazım olan şey, düzyazıdır. Şiir gönlün ve duyguların, düzyazı aklın ve bilimin ürünüdür.
Geçenlerde izlediğim bir videoda İlber Ortaylı Roma’daki eğitimin hukuk eğitimi değil, retorik eğitimi olduğunu söylüyordu. Retorik, yani hitabet.
Bugün Türkçe’nin düzyazıdaki örnekleri seçkindir. Ama bu söz dağarcığının hitabet dilimize yansıdığı söylenemez. Akademik hitabet dilimiz, kimsenin anlamadığı birçok terimle süslüdür. Bu terimler de (TDK’nın birçok alanda terimleri Türkçeleştirmesine rağmen) yabancıdır. Dini hitabetimiz araya dualar, Arapça adlar ve Arapça dini terimler koyarak yapılıyor. Sanki Allah Türkçe anlamıyor gibi hitabet dilimiz, Arapçaya teslim. Siyasi hitabetimiz ise nezahattan yoksun. Karşı düşüncedekiler iğnelemek için çok güzel sözlerimiz olmasına rağmen kaşlar çatık, diller zehirli. Eğer bu siyasi hitabeti takdir eden varsa hastadır.
Bizim uygarlığımız şiir uygarlığıdır. Baki de, Fuzuli de, Yunus da, Ziya Paşa da öncelikle şairdir. Diyebilirim ki uygarlığımız şiir uygarlığı olduğu için bizde düzyazı çok geç gelişmiştir. Çocuklarımızın hanili yanili konuşması biraz da bu yüzdendir.
Eski edebiyatımızın nesir dili gerçekten de çok karmaşıktır. Sanırsınız eski edebiyatçılar şiire bir gün ayırmışsa düzyazıya bir saat bile ayırmamış. O bir saati de yazıyı süslemek için Arapça Farsça sözcük bulmak için ayırmışlar. Efsaneler, menkıbeler Türkçenin kafasını gözünü yara yara anlatılmış. Yazdıkları şiirlerde ölçüyü tutturmak için kılı kırk yaran yazarlar düzyazı ile bir şey anlatmaya kalktıkları zaman yeni yürümeye başlayan çocuklar gibi acemi ve sarsak. Sözlerin arasına halkın anlamadığı sözcükler koymak, sözü uzatmak, edebiyat yapmaya kalkıp iç uyaklar icat etmek bu yazarların anlatımını bozmuştur. Hiçbir yazarın “Bu anlatacaklarımı daha sade, daha düzgün nasıl anlatabilirim” diye düşündüğünü sanmıyorum. Bu yüzden eski düzyazımız biraz serkeş, biraz sarhoştur.
Onların bu serkeşliği Tanzimat’tan Cumhuriyet’e sürer gelir. Bunu biz en sade olması gereken öykü ve roman dilinde bile gözleyebiliyoruz. 20. Yüzyılın başında “Halk için edebiyat” yapan Ahmet Mithat’ın öykü ve romanlarında bile bu dağınıklık ve sarsaklık vardır.
Türk nesrindeki değişim en geç, basın dilinde kendini gösterir. 1950’li yıllara kadar gazetelerin dili Osmanlıca’dır. Bunda köşe başını tutmuş eski tüfek yazarların payı vardır. Atatürk’ün Dil görüşüne inanmış ve dil devrimine bilinçli katkı yapmış yazarlar solcu yazarlardır.
Bizde konuşma dilini yazı diline sokma ve yazı dilini sadeleştirme eylemi Cumhuriyet’ten sonra başlar. O bile 1940’tan sonradır. Asıl Köy Enstitülü yazarlardan sonra bir çığır olarak ortaya çıkar. Yazarlarımız Anadolu’yu tanıdıkça onun dil ve anlatım özelliklerini de eserlerinde göstermeye başlar.
Umutsuzluğu şirk sayarım. Buna rağmen düzyazı ve konuşma dilimizin gittikçe bir çıkmazın içine girdiğini belirtmeliyim. Face’te birçok şair arkadaşımız var. Güzel şiirler de yazıyorlar. Gel gelelim düzyazı yazan arkadaşlarımızın çoğu Türkçenin kafasını gözünü yarıyor. Yazılanların çoğunda yazım, noktalama ve anlatım kıt. Büyükler böyle olursa küçükler ne yapar? Derler ki Fransızlar Fransızcayı milli bayrakları sayarlar, bu dili güzel konuşup yazamayanları ne kadar zengin, soylu ve yetenekli olursa olsun vatandaşlığa kabul etmezlermiş. Gerçi şimdi öteki devletler de kendi vatandaşı olmak isteyenleri ince eleyip sık dokuyorlar ya. Bu konularda gümrük koymayan tek ülke biziz.
Birçok markanın ülkemize sattıkları rünlerde en ufak ülkelerin diliyle kullanım kılavuzu hazırladıklarını, ama seksen milyonluk ülkemizin diliyle anlatım yapmadıklarını biliyor musunuz? Ve hükümetimizin bu konuda parmağını kıpırdatmadığını söylemeye gerek var mı?
Düzyazıyı esnek, kıvrak, cazip hale getirmek hepimizin görevi. Aksi halde engebeli, taşlık ve kıraç bir yazı (ova) olur.
SOMSÖZ: DÜZYAZI, DÜZ YAZI (OVA) GİBİ OLMALIDIR.