Kumluca’ya döneli 70 gün oldu. Geldikten bir hafta sonra, “Belediyemizin başkanına 3 yıldır bir merhaba diyemedim. Hem bir merhaba diyeyim, hem de “N’olcek bu Kumlucanın hali?..” kabilinden iki beşlik bozalım…” niyetiyle çıkıp Belediye binasına gittim. Durumu sekreterine bildirip bir randevu istedim. Sekreteri hanımefendi, “Başkanımız bu sıralar pek meşgul. Meramınız sadece merhaba demekse deyiveriniz…” dedi. Ben de “Merhaba demekten ibaret olsaydı üç yıl bekler miydim? Beşlik de bozmalıyız” dedim. “Öyleyse size bir randevu ayarlayalım” dedi.

Bekledik, bir haber çıkmadı.

Üstelik iki farklı ağızdan “Kumlucada gazeteci mi var?” sözünü bizzat duyunca bu zevatın bizi gazeteci yerine koymadıklarını anladık.

Biz de duyduklarımızı, düşündüklerimizi, gördüklerimizi ortaya söyleyelim dedik. Bizden günah gitti.

Profesyonel gazetecilik gibi bir iddiamız hiç olmadı. Ama her insan gibi bizim de bu belde hakkında düşüncelerimiz ve hayallerimiz var. Gönül isterdi ki bu düşüncelerimizi ilgililerle paylaşalım, tarafları dinleyelim, ondan sonra söyleyelim. Ama madem ilgililerin bize ihtiyacı yok, biz de bildiğimiz şeyleri sazlıklara doğru söyleriz.

Yeri gelmişken anlatalım: Efsaneye göre, Musa Peygamber Allah’ı görmüş. Bu sırrı saklaması gerekiyormuş. Ama dayanamamış. Birgün göl kıyısına gitmiş ve boş sazlıklara doğru, “Ben Allah’ı gördüm!” diye bağırmış. O zamandan bu yana göllerdeki sazlar ne zaman bir rüzgâr esse, “Huuu!” diye fısıldarmış.

Biz de Allah’ın bildiğini kuldan saklamamak için söylemek istiyoruz. Çünkü biz bunları her yerde söylüyoruz. Biz yorulmayız, biz durmayız, bizim mesaimiz yok. Gazetecinin işi de bu.

Bu gidişimizde başkan ve ekibini festival hazırlıkları içinde gördük. Peki, festivalde neler yapılacaksa bize “ucundan accık” bilgi verilemez miydi?” diye sorduk. “Daha festival başlamadı ki…” cevabını aldık. Festival başladıktan sonra konuşursanız ne anlamı kalır ki… İnsanlar 14 ay sonra yapılacak genel seçim üzerine bugünden zihin jimnastiği yapıyor siz bir ay sonra yapılacak olan festival için “O gün gelsin, görüşürüz” diyorsunuz.” Allah akıl fikir ihsan etsin!” diyoruz, başka da bir şey demiyoruz.

Daha sonra bir kez iftara çağırdılar, bir kez de muhtarlarla yaptıkları 200 kişilik bir yemeğe. Orada sadece merhabalaştık. Hatta ben, “Başkan bize iki kelam söz de etmeyecekse neden geldim? Yemeği her yerde yiyebilirim” diye itiraz ettiysem de bir şey değişmedi.

Geldikten sonra Kaymakam beyden de bir randevu istedim. “Değerli bir kişidir. Okur, okuyana ve yazana saygı duyar” dediler. Ben de tanışıp bilişmek uygun olur diye düşündüm. Hâlâ ondan da bir haber yok. Çarşamba günü sekreterine bir daha sordum.” Daha sıra gelmedi. Bu sıralar işler pek yoğun…” Cevabını aldım. “Ben sizden randevu isteyeli kırk günü geçti.” Diyecektim. Diyemedim tabii.

Ne olur ne olmaz…

SOMSÖZ: SİZ KONUŞMAZSANIZ, BAŞKASI KONUŞUR.