“Bir taşla iki kuş vurmak.”

Burada, bir taşla, değil iki kuş, en az yirmi kuş vuracaklar. Bilerek aldanmış görünmek...

Küresel çetenin isteyip de yapamadığı ne varsa, bu işin sonunda gerçekleşecek gibi gözüküyor.

Ulus devlet yerine küresel tek yönetim, siyonizmin egemen olduğu tek dünya devleti, yönetimlerin diktatörleşmesi, üst düzey kişiler, yönetenler, varsıllar, iş yaptıranlar ve köleler diye insanlığın ikiye ayrılması, servetin tek elde toplanması, dünya insanlarının servetlerine sanal para sistemiyle el koyma, paranın ortadan kaldırılması.... Robotlaşma, herkesi kontrol etme, teknik olarak gözaltında tutma, insanların sayısını azaltma, ilerisi için toplumu bir şekilde kısırlaştırma...

Bunlar için büyük bir korku gerekliydi, başardılar.

“Baş başa verildi, mercimek fırına sürüldü.”

İnsanları kontrol için hepsinin kanına girmek gerekiyordu, bunu da aşıyla yapacaklar... Aşı olmayan toplumdan dışlanacak, evlenemeyecek, çocuğu okula gidemeyecek, iş bile verilmeyecek böylelerine, seyahat ettirilmeyecek, kamusal alanlara alınmayacak, yaşama hakkına, özgürlüğüne saldırılacak...

Dünyanın kötüleri iş başında. Adam, bilgisayar işini bırakmış, dünyanın ikinci en zengin kişisi olarak parasını aşılara yatırmış. Aşı işi de dendiğine göre öyle birkaç milyon kişiye uygulamakla istenilen parayı, sonucu getirmiyor. Bir kaç ülke, beş on ülke de yetmiyor, olacaksa tüm dünya insanlarını ele geçirmeleri gerekiyormuş.

“Bok yemenin daniskası.”

Aşı işini ortaya atanlar, aşıyı bulduk, bulacağız, insanda denedik, deniyoruz diyenler bunu niçin yaptıklarını saklamıyorlar ki...

Aşı olmayana, trene, uçağa binme izni verilmeyecek denmedi miydi geçenlerde bu en zengin küreselcilerin ağzından?

Böyle bir sonuca erişmek için her yol deneniyor.

“Bizim it, size balta getirdi mi?”

Getirmez olur mu? Tüm dünyadaki basın yayın emirlerinde. Hesaplamışlar iki ayda yarım milyarı aşkın “Taçlı Virüs” haberi yayınlanmış dünyada. İnsanları taçlı virüsle yatırıp taçlı virüsle kaldırıyorlar.

Sonuca, verdikleri sayıya bakıyorsun, dünyanın doğal gidişatı gibi, pek bir değişiklik yok, doğanlar, ölenler... Kazayla, hastalanarak, yaşlanarak ölümler...

Koskoca Çin’de, ancak üç bin kişi öldü diyebildiler. Orası gizemli bir dünya ülkesi. Emir – komutalı sert bir yönetim, akıl almaz bir teknik gelişme... Ne dönüyor ne olup bitiyor ülkelerinde kimse bilemez. Dünya yüzünde şu ana kadar bu “Taçlı Virüs 19”dan ölüm sayısı yüz bine ulaşmadı. Rusya’da, bu gece korkunç sayıya erişildi deniyor, bakıyorsun iki yüz kişi hepsi. Bir büyük şehrin günlük ölüm oranı.

“Bir ağızdan çıkan bin ağıza yayılır.”

Bunların yaydığı duygu şu: “Ölüm her yerde kol geziyor, her öksüren, burnu akan, grip olan hastalacak, ölecek!” İnsanlara büyük bir korku salmak...

En son İstanbul’da, sümüğünde “bu taçlı virüs” bulunan biri, 8 Nisan’da yatırıldığı hastanenin camından, beş gün sonra (13 Nisan) atlayarak intihar etmiş.

Taçlı virüs korkusu tavan yapan bir kadın, Bursa’da, temizlikte aşırıya kaçarak ev içinde fazla çamaşır suyu solumaktan zehirlenmiş, ölmüş.

“Balçığı duvara vur, tutarsa hoş, tutmazsa yine hoş.”

Kaç kez denediler son yirmi yılda bunu. “Deli Dana” ile bin dokuz yüz doksan altı da başladılardı. Dünyanın yarısı delirecekti, her “Deli Dana” virüslü et yiyen, o ete dokunan, kirli elini ağzına götüren ölecekti. En az 250 milyon insan ölecekti bu virüsten, “Deli Dana”lılarla yakın olanların kurtuluşu yoktu. İki binli yıllarda kuş gribi, virüsün bulaştığı tavuktan yiyenler, onların bulunduğu havayı soluyanlar. Milyonlarca insan ölecekti kuş gribi virüsünden. SARS, MERS taçlı virüsler yine aynı sonu hazırlayacaktı. Ya EBOLA? Kurtuluş yoktu bu virüsten, öyle deniyordu. Yakalandın mı deliriyordun!

Yine de kandıramadılar dünyayı.

Her korkutma boşa çıktı.

Şimdi hız kesti, arada sırada duyardık, bir de bizde, Kırım Kongo Kanamalı Ateşi denilen virüslü kene hastalığı vardı. Komşu Yunan’da bile yoktu ama bizde acayip can alıyordu. Önlemi korunmaktı, yakalandın mıydı kurtuluş yoktu. Kanaya kanaya ölüyordu organların...

Şimdi dünyayı hizaya sokmak için ondan da umudu kesmiş olmalılar. Yeni moda: “Taçlı Virüs.”

Bu kez başardılar. Dört aya yayılsa da dünyayı hizaya soktular. Tam herkes normale dönüyor, panik hafifliyor, hemen yeni yeni korkutucu buluşlarla vuruyorlar insanlığa. Baktılar yeterince korkutucu olmuyor, olay sayıları, ölüm sayıları garipsenmiyor, insanlar 5G’yi, Kuzey İtalya’da yaşlılara toplu halde 2019’da, kış öncesi yapılan menenjit aşılarını konuşuyor, ölümleri başka nedenlere bağlıyor, hemen başka bir vur kaçla giriyorlar ortalığa. “Taçlı Virüsü” üçe ayırmışlar en son. Üç tür "taçlı virüs" varmış. Çin’deki şuymuş, ABD’deki buymuş, acaba bizdeki neymiş? Çin’in en yeni virüsü “Hanta” virüsü, neyin nesiymiş?

“Bela versin domuzun alacasına da, karacasına da.”

İstedikten sonra insanları kandırmak kolay. Hastalık hangi virüstenmiş ne önemi var?

Sen temiz havanı alır, insan gibi yaşar, iyi, doğal beslenir, işin gücün olur, üretir, mutlu mesut yaşarsan hangi virüs senin kapını çalabilir? Hele sağlık sistemin güçlüyse, sağlık, devletin elindeyse, devlet hastanelerinde yeterince yatağın, çalışanın, yüksek teknolojin varsa...

“Başın sağlığı, dünya varlığı.”

Kendi hallerinde yaşayanları da tedirgin etmek için yol bulmuşlar. En ünlü, en zengin, en yüksek konumlu insanlara da virüs bulaştı masalını yaymak.

Hep böyle en bilindik kişilerde bu virüs çıkıyor. Nasılsa tekinin bile burnu kanamıyor.

Livaneli, Terim, bu virüse yakalandı, başarıyla tedavi edildi denilen ünlülerimizden. Biri ABD’de tedavi edilmiş, diğeri adı verilmeyen bir özel hastanede. Politikacılarımızdan bende de çıktı kervanına katılan şu an için yok nedense. Başka ülkelerin siyasetçileri, başbakanları, bakanları, başkanları, kraliçe oğulları bunu hiç çekinmeden dediler, oyuna girdiler...

Bir hafta önce, İngiltere’de, hastalanırsa yerine kim bakacak dendi İngiliz Boris’in. Haftasında hastalandı, testinde virüs bulundu, evinde dinlenecek haberi uçuruldu. Dört gün önce denen: “Aman aman fenalaştı yoğun bakımda, hastanede.” Dün: “Başbakandan iyi haber, taburcu oldu çıktı. Aklımızda kalan: “Oldu da bitti maşallah!” Darısı, daha kandırıcı haberlere...

“İşin bokunu çıkarmak.”

Tam da bu olmalı.

Sonra her ülke, hiç ayrım yapmadan bu dönemde, sıkıntı çekilmesin diye büyük paralar ayırdı, dağıttı halkına. Bizdeyse:

“Beyim sana bir yumurta pişireyim ama ev bağda, bağ da dağda.” bahanesi.

Bunun yerine, “Sen bana ver, cep telefonundan bir tıkla on lira gönder, bankadan bağış yap, para gönder.” “Ben de dünyaya yardım göndereyim!”

Hiç amaçsız, yararının ne olduğunu bilemediğimiz şekilde, ülkemizin elli milyonunu, (31 kent) iki gün bir gece eve hapset.

Bu hapsi, aynı gece iki saat öncesinden haber ver. Paniğe (korkuya) kapılan çarşıya pazara koşsun, ortalık mahşer yerine dönsün. Virüsçüler bayram etsinler.

“Başta akıl olmayınca kuru kafa neylesin!”

Yaşanan olağan kargaşa, dünya basın yayınında alay konusu olsun, toplumumuzla, yöneticilerle dalga geçilsin, sonra aranan çözüm bulunsun.

İçişleri bakanı istifa etsin, ardından istifası kabul edilmesin. Muharrem İnce’nin tanımıyla: “Tam bir saray tiyatrosu.” oynansın...

“Ben ağamı, ağam beni bilir.”

Şu an dünyanın algısını bu yönde yönlendiriyorlar:

“Taçlı virüs kötü, can alıyor; Gates ile kankaları iyi, onlar can kurtarıcı.”

Korkmayın deri altınıza çip takılması pek kolaymış. Gönüllüleri, reklamcıları çok.

Hele aşı, çocuk oyuncağı...

İçinde neler mi olacakmış?

Dünyayı parmağında oynatan bilgisayarcıya sorun, söylesin!

“İşte meydan, işte şeytan!”

Bu virüs gidip, yenisi gelirse ne olacak mı diyorsunuz?

Olur, olur. “Bir anda var olan bir anda yok olur.”

Sonra unutmayalım:

“Bitli baklanın kör alıcısı olur.” Sen çoktan aşı kervanına girdinse, kendini bu ellere teslim ettinse, soru sormak için çok geç değil mi?

“Başında torbası eksik!”

Öylesine uysallaştı insanlık. Tek gücün buyruğundalar.

Bakın herkesi torbaladılar. Ağzına torba takmayanın hatırı kaldı. Meclis’te bile kürsüden metrelerce öteden konuşanlar, nasıl akılsa, öyle ağızları maskeli.

Kovboyların ağız mendilleri ülkemizde yediden yetmişe herkeste. Tarlada tapanda bile kullanılacak neredeyse. Çok değil, bir ay öncesinde, yalnızca doktorların kullandığı, ilaçlamacıların takındığı, kanser hastalarının toplumdan korunmak amacıyla ağızlarını burunlarını kapattıkları o çok özel korunak, şimdi her yanda, zorunlu kullanılacak eşyalar sınıfında...

Çorum’da bir yaşlı çiftçi, bahçesine çıkamadığı, “yaşı icabı ev yasağı” yediği için ektiği ıspanaklarını toplayamamış dün. Polisten yardım istemiş, polis gelmiş toplamış.

Bu bile normal görülüyor, her baskı kanıksandı. Bir insanın kırlık yerde bahçesine tarlasına gitmesinde ne sakınca olabilir? Bunlardan şunu anlıyoruz:

Toplum, gelecek yaptırımlara hazır.

“Baskın basanındır!”

“Baş gidende ayak durmaz.”

Toplum böyle taçlı virüs vurgunu yerken, şu günlerde ihaleleri alan yandaşlar, açıkgözler neler yiyecek biliyor musunuz?

“Türkiye’nin Maldivleri” adıyla tanınan, Burdur'daki, korunmalı Salda Gölü’ne fırsat bu fırsat denilerek, yenice, iş makineleri, kamyonlar girmiş.

Türk Hava Kurumu, 1925’te kurulan, altı ay önce“ kayyum’a devredilen bu Cumhuriyet kurumu, aceleyle dağıtılıyormuş. Uçakları (yangın – ilaçlama), binaları yenice satışa çıkarılmış. Mayıs ayının başında hepsi satılacakmış. Orman yangınlarında özel şirketler bayram edecekler.

Yavru vatanımız Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde de alışılmadık gelişmeler yaşanmış. Rum tarafı, onlara 35 bin liralık iki bin adet ilaç yardımı yapacakmış, yanlış okumadınız 35 bin lira, bir danışman maaşı kadarcık bir para.) Yönetimleri bunu kabul etmiş, bu rezilliği içlerine sindirmişler. Ülkemiz ise yedi düvele, içlerinde İngiltere de varmış, koli koli "Taçlı Virüs" yardım paketi gönderiyormuş, neyle, Cumhurbaşkanlığı damgasıyla. Her gün gazetelerde boy boy fotoğrafları yardım paketlerinin, dillere destan olunmuş(!)..

Ülkemiz “boş böğründen vurulmuş”, aldıranı yok.

“Boğazım sağ, ayağım aksak.” Ne olmuş “Borç gırtlakta” ise!

Oysa;

“Beyin yayan yürüyeceği, hanımın yavan yiyeceği zaman”,(darlık zamanı) şu zaman.

Kimsenin ağzını bıçak açmıyor. Korku dağları bürümüş, atalarımız ne zaman demişlerse bu sözü, şu an gerçekten yaşanıyor:

“Başım rahat eder ağzım açılmazsa.” “ Deveye diken, insana kötülük eden!”

Bu özel günlerde, bir de hapishaneleri boşaltma, yeni af yasası gündemde. Yasa meclisten geçmiş, doksan bin adi suçlu yakında dışarıda...

O zaman sormayalım mı?

“Benim yaram ağrıyor, senin neren ağrıyor?”

Feza Tiryaki, 14 Nisan 2020