Gazetedeki yazılarıma baktım da en son yazıyı 4 Haziran 2021 tarihinde yazmışız. Ondan sonrası kocaman bir sessizlik. Halbuki her gün yeni bir şey oluyor: Ama güzel ama çirkin, ama doğru ama yanlış, ama iyi ama kötü. İnsanın bunca olay olurken sessiz kalması, tarihe bir çentik de olsa atmaması nasıl izah edilmeli?

Ben son zamanlarda biraz dolaştım. Yazın yaylaya gittim, güzün İstanbul’a. Sonra Anamur’a. Geldim tekrar döndüm. Yani “Leyleği havada gördüm.”

Kendi adıma her konuda düşünmenin, tartışmanın, bireyle ve toplumla ilgili her konuya müdahil olmanın taraftarıyım. Dahası bu etkinlikleri bir yerlere kaydetmek de lazım. Bir çeşit “Sen yanmazsan, ben yanmazsam…” hesabı. Son yazımız “Duyduklarım 2”yi, “Okursanız Sürecek” diye bitirmişiz.

Bir yörede olan değişiklileri daha iyi fark etmek için şöyle uzaklara bir gitmek, sonra da dönmek gerekiyor. Tabi sağlıklı bir karşılaştırma yapabilmek için gittiğiniz yerlerde de her konuda gözlem yapmak, konuşup çözüm yollarını aramak lazım. Yoksa gittiğiniz yerde de yeni şeyler görmeden, kimseye bir şey sormadan evde oturmakla yetinirseniz kendi çevrenizde döner durursunuz.

İşte biz de gezdiğimiz yerlerde gözlemler yaptık, konuştuk. Aklımız ise hep Kumluca’daydı.

Tabii bu arada zihin jimnastiği yapmayı da ihmal etmedik. Son gelişimizde okullarımızın öyküsünü yazmak için birkaç görüşme yaptık. Düşündük ki Kumluca’daki her okulun bir öyküsü var. Yüksek okulun, fakültenin, Fen Lisesi’nin, Sosyal Bilimler Lisesi’nden tutun Bayram Çiftçi İmam Hatip Lisesi’ne kadar. Biz bunların çoğunun kuruluşu sırasında buradaydık. O okulların öyküsü dört duvardan ibaret değil. Her biri birçok kişinin omuz vermesi ile oluşmuş. Ve o omuz verenler henüz yaşıyor. Onlarla görüşmek ve öyküleri yazmak lazım.

Görüşmelerimiz sırasında bazı arkadaşlar okulların girişinde o öykülerin belirtildiğini söyledi. O yazıları ben de görüyorum. Mezartaşı ya da çeşme kitabesi gibi iki satır. Siz koskoca bir okulun geçmişini iki satıra indirirseniz nerede kaldı vefa? O okulları yaptıranlar da, o okullarda çalışanlar da, okuyanlar da iki satırdan çok daha fazlasını hak ediyorlar. Gezdiğim yerlerde konuştuğum kişiler okulda yedikleri dayağı anlatırken bile gözleri pırıl pırıl oluyor.

Aynı mahallede yaşamak, aynı okulda okumak, aynı birlikte askerlik yapmak… Az buz şeyler değildir bunlar. Birçok okul ve kurum ya da ortak noktası olan kişiler birer grup kuruyor ve bu sayede sosyalleşiyor. Ama çoğu kişi de yaşlandıkça kendi içine kapanıyor ve dertleriyle baş başa kalıyor. Yahya Kemal bir rubaisinde “İleri yaşlarda insan dostla edinmekte zorlanıyor” diye yakınmıştı. Gerçi telefon ve internette insanı ömür boyu oyalayacak kadar eğlence var. Ama hiçbiri insanın sıcaklığını veremiyor.

İşte kentimizdeki okulların öyküsünü kaleme almak isterken bizim gözlediğimiz şey insanlarımız ömürlerinin en güzel üç beş yılını geçirdikleri okullarına ve orada edindikleri dostluklara sahip çıkabilirler mi umududur.

Bu arada düşündüğümüz bir başka proje de yöremizdeki kadın girişimcilerdi. Saçı uzun aklı kısadır denen kadınlarımızın sıfırdan başlayıp birkaç kişiye ekmek kapısı olan işyerlerini araştırıp yazacaktık. Uçtan kıyıdan biraz araştırdık da. Ama tabii bu projeler uzun soluklu projeler.

Bizde proje çok. Gene kentimizde sıfırdan başlayıp bugün en yüksek noktalara gelmiş kişilerin öyküsünü yazmak istiyoruz. Ne mutlu bize ki bu insanlardan çok var. Kentimizin bereketli toprakları ve imkanları bu akıllı kişileri zirveye çıkarmış.

Tabii sadece zirvede olanlar değil öykülere konu olacak kişiler. Baba malını çarçur edip sıfırı tüketenler de araştırma ve yazı konusu olabilir pekâlâ. Hayatında yükselmeyi de düşmeyi de görmüş bu kişilerin öyküsü de zirveye tırmananların öyküsünden daha az ilgi çekici değildir.

SOMSÖZ: BİLMEZSENİZ, BİLİNMEZSİNİZ.