BİR KUCAK TÜRKÜ

Abone Ol

BİR KUCAK TÜRKÜ

               17 Ocak Salı günü Kumluca Belediyesi Düğün Salonu’nda Kumluca Atatürkçü Düşünce Derneği Türk Halk Müziği Topluluğu’nun Halk müziği konseri vardı.

               Konsere gittik. Güzel yurdumuzun değişik yörelerinden 26 türkü dinledik. Kimi zaman hüzünlendik, kimi zaman da coşkuyla tempo tuttuk.  Böyle güzel iki saat geçirdik.

               İbrahim Bilgenoğlu hocamız kültürel faaliyet bakımından pek zengin olmayan kentimize bir ses, bir soluk getiriyor. Artık koro rayına oturmuş görünüyor. Enstrümanları profesyonelce çalan, türküleri profesyonelce seslendiren birçok insan var Kumlucamızda. Onlarla ne kadar övünsek azdır. Bilgenoğlu dahil birçoğunu tanıdığım, dinlemek şerefine ulaşabildiğim için kendimi bahtiyar sayıyorum.

               Orada şu daha iyiydi, bu şurada şu yanlışı yaptı gibi ileri geri konuşmak pek doğru değildir. Çünkü herkes görevini elinden geldiğince iyi yapmıştır. Bu tür topluluklarda “gitar çalan kötü çaldı, cura çalan iyi çaldı” gibi keskin hükümler vermek de doğru değildir. Koroda her çalgının bir ağırlığı vardır. İsterse zilli maşa çalsın, bizim için çalmıştır ve saygıya layıktır. Sen ya da ben günlerce bir yerde çalışıp, sonra da hiçbir karşılık beklemeden sahne alabiliyor muyuz? Alamıyoruz. İşte bu yüzden bu tür etkinliklerde görev alan herkes saygıya layıktır.

               Sanat, sermayesi emek ve yetenek olan, sadece bu yüzden saygın olan bir etkinliktir. Etkinlik diyorum, ama aynı zamanda iştir de. Ama işlerin en saygını. Çünkü sanatçı işine emeğini, kafasını ve gönlünü koyar. Gönül yoksa işin içinde o asla iyi bir sanatçı olamaz. Ne güzel söylemiştir “Elleriyle çalışan, işçi; elleri ve kafasıyla çalışan, usta; elleri, kafası ve kalbiyle çalışan, sanatkardır” diyen kişi.

               Sanatçı yaptığı işten zevk aldığı için ne kadar çalıştığının, ne kadar emek harcadığının hesabını falan bilmez. Onun en büyük kazancı kendisinden, Hak vergisi yeteneğinden bir şey sunmanın verdiği doyumsuz lezzettir. Onun için bu lezzet her şeyin üstündedir.

               Hayatında müzik olmayan insanlar ne kadar yoksul kişilerdir? Bence her türkü, etimizden ve ruhumuzdan bir parçadır. Biz onun için ne zaman başımız sıkışsa dara düşsek türkülere koşarız. Ne zaman coşup taşsak, sevinsek gene türküler tutar elimizden. Bir koşu türkülere gider ve onların serinliğinde yıkanır içimiz dışımız.

               Elbette her türkü bizi bizden alıp götürmez. Ama bir konserde herkesi sarıp sarmalayacak birkaç türkü mutlaka vardır.  

               Salonu dolduran dinleyiciler de iki saat boyunca çıt çıkarmadan türkülerle doldular, türkülerle boşaldılar. Ben anladım ki kentimizde türküleri çalıp söyleyen ve sergileyenler olduğu kadar, hayatını türkülerin renkli dünyasında geçirmek isteyenler de vardır. Yani İbrahim Hoca emeklerinin karşılığını kat kat fazlasıyla almıştır.

               Ama yeterli değildir. Seracılığın merkezi olduğunu iddia eden, hele hele muhafazakâr damarların güçlü olduğu ve nüfusu mevsimlik işçilerle birlikte 100 bine dayanmış olan bir kentin, Belediye düğün salonunu dolduramaması ayıptır. Bir tek bürokratın gelip böyle bir konserde şereflenmemesi büyük ayıptır. Kumluca halkının böyle mekânları doldurması için ille de yemekli mevlit mi vermek gerekir?

               Eskiden türkülerin hikâyelerine ulaşmak bu kadar kolay değildi. Günümüzde türkülerin hikâyelerine ulaşmak kolay olduğu gibi sürekli yeni türkü hikâyeleri de yazılmaktadır. Bu hikâyeler bizi türkülerin dünyasında sere serpe dolaştırmakta, onları daha anlamlı ve daha yaşanası kılmaktadır. Siz de her türkü dinleyişinizde bu hikâyelerin birinin kahramanı olursunuz bilerek veya bilmeyerek. Bu konserde de böyle birkaç türkü hikâyesi vardı (Elif dedim be dedim, Zobalarında guru meşe yanıyor gibi.) O hikâyelerde siz de vardınız.

               Biz dinledik, çoğaldık, tatlandık. Darısı sizin başınıza!

               SOMSÖZ: HAYATINIZ TÜRKÜ TADINDA OLSUN!