BULUM (MÜKAŞEFE)

Abone Ol

Bulum; okurken, dinlerken, gezerken kişinin içine doğuveren bilgilerdir. Elbette gördüğümüz ve konuştuğumuz her şey amma lisanı hal ile amma da herkesin konuştuğu dille bize bir şeyler söyler. Ama biz onu ne derece dinler, ne derece anlamlandırırız? Çoğu şeyleri kös dinler, çoğu şeylere bel bel bakarız.

Mükaşefenin keşiften geldiğini, müfaale vezni ile türediğini bunun da “karşılıklı keşif yapmak” olduğunu bilmiyor değilim. Hatta keşif konusunda tasavvufta epeyce bilgi birikimi olduğunu da biliyorum.

Ama benim amacım sözcüğün ne Arapçadaki temel anlamıdır ne de tasavvuftaki anlamı. Ben insanların gezerken, eğlenirken, tartışırken, okuyup yazarken “Allah Allah! Bu benim aklıma daha önce neden gelmemiş yahu?” dediği şeylerden söz ediyorum.

Bence bu bir yaşam tarzı. Yani okurken, yazarken, konuşurken, dinlerken, gezerken o zamana kadar aklınıza bile gelmeyen yepyeni şeyler bulmak. Buna eşyalar, yerler, kişiler olduğu kadar düşünce ve duygular da dahil.

Bilenler bilir, bizim Arapça tiryakileri “keşif de bulmak, icat da. Ama keşif, var olan, ancak bilinmeyen bir şeyi bulmak; icat ise var olan şeylerden yeni bir şey üretmektir” der ve bunu Arapçanın zenginliğine, Türkçenin yoksulluğuna yorarlar. Ben de keşif sözcüğüne karşılık olarak “bulmak” kökünden “bulum” diye bir sözcük yaptım. Nasıl olsa icat sözcüğünün karşılığı var: Buluş. Keşif sözcüğünün karşılığı olarak Türk Dil Kurumu “bulgu” sözcüğünü vermiş. Tabii bizim keşiften kastımız o değil. Zaten “bulgu” deseniz de tam karşıladığı söylenemez. Çünkü “Amerika’nın bulgu”su ya da “keşif kolu”nun karşılığı “bulgu kolu” olmuyor.

Bulum, tamamen zihinsel bir olgudur. Ama önceden olan, ama sizin haberinizin olmadığı şeyleri buluyorsunuz.

Bulum, uyanık bir zihin ve çaba ister. Nasıl bir bilim adamı deneyin sağlığı için tekrar tekrar deney yapıyorsa bizim de aynı yerde değişik, o zamana kadar fark etmediğimiz bir şey daha bulmak için dolaşmamız gerekir. Bazı kişiler bir şey söylemek istediğiniz, bir fıkra anlatmaya kalktığınız zaman hemen sazan gibi atlayıverir. Söyleyeceklerinizi bildiğini ima eden davranışlara girişirler. Ben aynı fıkrayı farklı yer ve zamanlarda defalarca dinledim. Ve fark ettim ki herkesin yaptığı yemeğin farklı olduğu gibi anlattığı fıkranın da lezzeti farklı. Aynı durum atasözleri için de geçerlidir. Dinle bakalım baştan sona kadar. Belki bu anlatan farklı bir şey ekleyecek.

Bir türkü veya şarkı dinlerken de yapıyorum ben bulumu. Radyoda kendiliğinden türküler akıp giderken, bir de bakıyorum, o türkünün o dizesini atlamışım. Ya da o sesleğini (prozodi). Halbuki ne kadar hoşmuş. Çiçek sitelerinde dolaşırken bazı çiçeklerin adlarını yanlış bildiğimi fark ediyorum. O bulum bana çiçeği ilk kez görmüş gibi keyif veriyor.

Tasavvufta keşif bir süreçtir. İnsanoğlu inancın basamaklarını yükselttikçe yeni, yepyeni şeyler keşfeder. Tabii bu zahmetli bir iştir. Düşüneceksin, sabredeceksin, günahlardan uzak duracaksın, az yiyip, az uyuyup, az konuşacaksın… Nefsini dizginleyeceksin, öfkelenmeyeceksin, okuyacaksın, dinleyeceksin… Yol çok.

Sözgelimi ben yeni bir bulumumu belirtmek istiyorum: Sevmek, görmekten; görmek, dokunmaktan; dokunmak, birlikte yaşamaktan daha heyecanlıdır. Fark ettim ki sevip de kavuşamayanlar ömür boyu sürdürüyorlar sevgilerini, evlenenler ise kısa süre sonra dırdıra başlıyor, harala gürele yaşayıp gidiyorlar.

SOMSÖZ: NASRETTİN HOCA İÇİN EVLİLİK, ""GÜNDÜZ ÇİFT HIRLAMA, GECE ÇİFT HORLAMA"DIR.

{ "vars": { "account": "G-D88DGY52YP" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }