Sevdiğim sözcüklerden biridir dem. Her ne kadar “soluk, içki, süre…”  gibi anlamları varsa da ben “dem”in çağrıştırdığı bütün şeyleri seviyorum. En çok da “zaman” anlamını…

Dem benim için öncelikle “zaman” demektir. Her şey zamanla olur. Tıpkı çaya asıl tadını ve kıvamını veren zaman gibi, kişisel ilişkilere de kıvamını zaman verir. “Yemeği nasıl yapıyorsunuz?” sorusuna “ Sabırla…” cevabını veren ustada olduğu gibi zamanla her şey güzelleşir, rayihalanır. Zaman tüm dertleri iyileştiren bir ilaçtır.

“Dem”in “içki” anlamı da vardır. Ama içkiyi içmenin yolunu yordamını bilen kişilerin kullandığı “demlenme” sözü, demi iki anlamda kullanmaktır. İçkiyi eşşek gibi içmek de vardır, baba erenlerin yaptığı gibi tadını çıkara çıkara, zamanın farkına vara vara içmek de… Akıllı insanlar içkiyi sarhoş olup sağa sola sataşmak için değil, kendi içlerinde yolculuğa çıkmak için içerler. Ya da birbirlerini daha iyi tanıyıp dostluklarını demlendirmek için.

Dem çekmek, kumru ve güvercinlerin ötmesidir. Onlar keyifle, efelenerek, cilvelenerek “gu gu! Gu gu!” diye sesler çıkarırlar ki ona “dem çekmek” denir.  Bazıları “kuku! Kuku!” diye öterken ötekiler de “guru guru!” diye ses çıkarırlar. Böylece ötüşler çok sesli bir koro gibi olur. En önemlisi de bunu keyifli anlarında yaparlar ki keyifle söyleşiyormuş gibi olurlar. İşte demlenmek biraz da buna benzer.  İçki içen kişiler yeryüzünde gam ve kederin kalktığını, dünyanın silme keyiften ibaret olduğunu düşünür.

Dem zamanla çay ve suyun anlaşması ve evlenmesidir.  Eğer çayla suyun evlenmesi için gerekli zaman bulunmazsa bu evlilikten çocuk mocuk olmaz. Çay denince de sadece çay anlaşılmamalı. Tüm kokulu ve şifalı otların kokularının şifalarının suya sinmesi için bir süre gereklidir.  Sinmek sözcüğü bunu çok iyi anlatıyor. Çünkü o da yavaş yavaş ve tam olur.

Sadece dem değil elbette! Büyümek, serpilmek, güzelleşmek, yaşlanmak, yıllanmak… gibi zamanla olan her şeyin apayrı bir tadı vardır. önemli olan bu tadın farkına varmaktır.

SOMSÖZ: YAŞLANMAK, DEMLENMEKTİR.