17 Ağustos Marmara Depremi’nin yirmi üçüncü yıldönümüydü geçen gün.
O günlerin haberlerinde duyduğum, etkilenerek kaleme aldığım üç öykü daha aktaracağım size.
Kayıp Aranıyor” da oğlunu çalışmaya gönderdiği kentte depremde kaybeden bir babanın öyküsü var. Günlerce enkaz başından ayrılmayan bir babanın dilinden bu acılı ağıt.
Üç Gün Göçük Altında” öyküsü yirmi beş günlük bir askerin, Mesut’un öyküsü. Yatakhane, uyuyan askerlerin üzerlerine yıkılıyor.
Bir Tanem Uyur Gibi”, dört yaşındaki oğluyla evde tek başına depreme yakalanan bir annenin anlattıkları.


KAYIP ARANIYOR
Oğlum depremden beri kayıp,
Oğlumu aramaya geldim.
Bulamazsam anasına ne diyeceğim!
*
Bakın, bu benim oğlum.
Asker traşlıydı, dost bakışlı,
Uzun boylu, yakışıklı yiğitti…
Yeni gelmişti buralara garibim, çalışmaya.
Kaldığı ev çöktü dediler, yerini de gösterdiler.
*
Bir hafta başında bekledim çöküntünün,
Gelen ekiplere yalvardım.
Canlı var burada, ses veriyor oğlum,
Gelin, kurtarın, kurbanınız olayım, dedim.
Ses duyduğum yok ya, bir umut benimkisi.
Baygındır belki, sesini duyuramıyor,
Belki bir oyuk bulmuştur soluklanacak, çok derindedir…
*
Herkes böyle söylüyor, yardım ekiplerine yalvar yakar oluyor.
Enkaz kaldıran çekicileri paylaşamıyorlar.
Onları kendi enkazına çağıran çağırana,
Bir umut kırıntısına sarılıyorlar.
*
Yaşamla ölüm iç içe geçmiş burada.
Kim canlı, kim cansız, bilme an meselesi.
Çıkan bedenlere bakabilmek en zoru,
Yan yana umut ile korku…
*
Günlerce böyle dört döndüm yıkıntılarda.
Belki bu kez oğlumdur çıkan dedim, ölü ya da diri.
Geceleri bile gidemedim, oranın kıyısında bekledim.
Sonunda makineler girdiler, haftasında.
Demiri, taşı, döküntüleri kamyonlara doldurdular.
Çıkan ölüleri de haber verdiler, alın dediler.
Oraları bir güzel temizlediler.
*
Her kaldırılan taşın altına baktım,
Oğlum çıkmadı, oğlum kayıp!
Bir fotoğrafını buldum eşyaları arasında,
Gelene geçene gösteriyorum:
*
Bakın bu benim oğlum!
Oğlum depremden beri kayıp.
Dirisini isterim elbet, ama ölüsüne de razıyım,
Onu yeter ki bulayım.
*
Asker traşlıydı, dost bakışlı,
Uzun boylu, yakışıklı bir yiğitti.
Oğlum kayıp…


ÜÇ GÜN GÖÇÜK ALTINDA
Ben, Sivas Yıldızeli’nden Mesut.
Henüz yirmi beş günlük askerdim deprem gecesinde.
Yatakhaneden sağ çıktım, üçüncü gün.
Arkadaşlarım öldüler.
*
Ranzanın alt katında yatıyordum, sarsıntıyla fırladım yataktan.
Kaçayım dedim ama nereden, pencere de, kapı da kapalıydı.
Yatağıma döndüm yeniden, birden tavan çöktü.
Yatağın yaylı oluşundan ezilmedim.
Soluksuz kaldım önce, neden sonra kendimi yere atabildim.
*
Hayaller gördüm o an, sevdiklerimi…
Nişanlımı, annemi, bana sarılmış ağlıyordu babam…
Bağırıyordu arkadaşlarım can çekişirken…
Kimi hemen öldü, besmele bile çekemeden.
İkinci güne dayananları da vardı.
Hakkını helal et oldu, İlyas’ın son sözü,
Ağzında besmelesi yarım kaldı…
*
İki gün uğraşıp bir delik açtım, bulduğum boruyla.
Bağırdım, bağırdım, yardım istedim.
Sonra duydular beni, üçüncü günde.
Sabah, gün ışırken yardıma geldiler.
Demir çubuklar çepeçevre sarmıştı çevremi,
Testere uzattılar kestim.
*
Dışarı çıkardıklarında anladım ancak olanları,
Arkadaşlarımı, tek tek can verenleri, İlyas’ı, Özgür’ü, Hüsnü’yü…
Diğerlerini, adlarını henüz bilmediklerimi…
*
Katılırcasına ağlamaya başladım.
Ağladım, ağladım…
Keşke kolum bacağım kesilseydi de,
Tek arkadaşlarım kurtulsaydılar…
Ben kurtuldum, aradan günler geçti ama,
Hâlâ kulaklarımda sesleri…


BİR TANEM UYUR GİBİ
Bir sallantıyla uyandım,
Sanırsınız yıkılıyor dünya.
Eyvah dedim, çocuğum, oğlum!
Ev yıkılıyor, ölüyoruz, bari onu kurtarayım…
*
Kapandım üzerine, kalkan yaptım bedenimi.
Sardım kollarımla onu, korudum, sakladım…
Hepsi hepsi bir dakika bile değilmiş,
Bu bitmez kıyametin.
Uğultular, gürültüler, toz duman…
Sanki durmuştu zaman.
*
Çıktık, kaçtık sonra, karanlık geceye attım kendimi.
Yavrum kollarımda, bir süre koştum.
Öptüm, kokladım, eğildim kulağına:
“Aç gözlerini yavrum, bak kurtulduk ağlama.
Hepsi geçti, aç gözlerini, konuş meleğim…”
*
Ama o ne, ne bir ses, ne bir nefes!..
Ölüvermiş bir tanem uyur gibi.
Sevmelere kıyamadığım, bakmalara doyamadığım,
Kucağımda duruyor, yaşar gibi,
Uyur gibi kapanıvermiş gözleri…
Bana bir şey olmamış, oysa onu korumuştum.
Saklamıştım, sakınmıştım, göğsüme kapamıştım…
*
Oğlum, canım, bir tanem, neredesin?
Bedenin kollarımda uyur gibi…
*
Ben ne edeceğim?..

Feza Tiryaki, 17 Ağustos 2013

Depremi Unutma Demek Boşuna