Dün, İstanbul’un beş yıla yakın süren ( 1918 - 1923) düşman işgalinden kurtuluşunun 98’inci yıldönümüydü. Kurtuluşun, 6 Ekim 1923 tarihinin yıldönümü. O gün, açılım yıllarında yazdığım bir yazımdan (Küskün) çocuklarımızla ilgili bir bölümü buraya alıp, umut tazeleyelim mi?

*

… Komşu kızı Derin seslendi kapıdan. İkinci sınıfa giden dünyalar tatlısı bir küçük kız. Gülünce yüzünde güller açan, inci dişleri görünen, uzun saçları belinde, çokbilmiş, büyümüş de küçülmüş derler ya işte öyle bir kız. Kendine laf sokan, haksız eleştiren büyüklerine yanıt vermiyormuş ama kapılarından bile geçmiyormuş annesinin anlattığına göre. Bu yaşta kendini bilmeze tavır almasını bilen, kendine güvenen bir küçük kız.

Elinde Türkçe ders kitabı. Yardım istiyor. Konuları Atatürk’müş. Öğretmeni ezberlemek için kitaplardan bir Atatürk şiiri bulmasını istemiş. Bir de Atatürk’ten çocuklarla ilgili, sınıfta anlatabileceği birkaç anı öğrenmesini söylemiş.

Birden kanatlandım. Geçen yıllarda 23 Nisan için hazırladığım “Yaşasın Türk Çocukları” adlı yazımdan bir şiir seçtim. İki de güzel anı. O yaşın anlayacağı türden. Bir kâğıda yazdım annesine verdim. Bunu böyle anlatın dedim.

İçim küskün olmasına yine küskün ama bu işte, vatanı emanet edeceğimiz, geleceklerini kurmaya mecbur olduğumuz yeni yetişenlerin, çocuklarımızın suçu ne? En azından umutsuz olmamalıyız. Atatürk’ün dediği gibi kendi kanımıza güvenmeliyiz.

Hâlâ şu sözlerle başlayan bir şiiri ezberletiyorlarsa öğretmenlerimiz çocuklara, umut var demektir:

“Kitabımı açtım / İlk Atatürk’ü gördüm; / Alfabeyi öğrendim / Atatürk yazdım önce.”


Anlattığım anının biri kısacık, Atatürk döneminin ünlü siyasetçilerinden, hukukçu Yusuf Ziya Özer nakletmiş:

Atatürk okulları gezerken derslere girermiş, çocuklarla konuşurmuş.

Bir Tarih dersinde Atatürk, öğrenciye sorar:

“Türk Milleti’ni kim kurtardı?” Çocuk hiç düşünmeden söyler:

“Atamız kurtardı!”

Büyük Türk itiraz eder:

“Hayır çocuğum, Türk Milleti’ni kendi kanı kurtardı!”



Diğeri küçük sınıflara daha uygun bir anı. Ercüment Ekrem Tasvir gazetesinde 1946’da yazmış. Kısaca anlatırsak:

Atatürk yanındaki devlet adamlarıyla, bir gün Çankaya kırsalında gezerken yanlarına bir çocuk sokulur. Atatürk çocuğu yakalar, tutar, yüzüne gülümseyerek bakar, ona sorular sorar. Adını, okula gidip gitmediğini… Sonra:

“Ben kimim Cemil?” der.

“Sen Gazi Paşa’sın!”

“Beni benzettin.”

“Benzetmedim, biliyorum, sen Gazi Paşa’sın! Çünkü sana kimse benzemez!

Bu yanıtı alan Atatürk duygulanır. Duraksar…

“Sen büyüdüğün zaman ne olacaksın Cemil?”

“Asker olacağım!”

“Asker olup da ne yapacaksın?”

“Düşman bu topraklara bir daha ayak basacak olursa düşmanı buradan kovacağım!”

Atatürk bu yanıtı alınca daha da duygulanır, çocuğu kollarından tutup kaldırır, alnından öper. Yanındakilere dönerek şöyle der:

“Bu milletin bağrından temiz bir kuşak yetişiyor… Gözüm arkada kalmayacak!”


Feza Tiryaki, 7 Ekim 2021