Dünya Gazeteciler Günü var mı?
Var!.. Ama nasıl bir “var” olduğu tartışılır.
Çünkü biri bize göre, biri dünyaya göre.
Bize göre olan “21 Ekim Dünya Gazeteciler Günü”, Osmanlı döneminde ilk özel gazete olan Tercüman-ı Ahval’in 21 Ekim 1860’ta yayına başlamasına dayanıyor. Bundan önceki gazeteler hep devlete aitken, ilk sivil gazete olması sebebiyle bu tarih “özgür basının doğuşu” olarak kabul ediliyor. Gazeteci örgütleri de o günden yola çıkarak 21 Ekim’i “Gazeteciler Günü” ilan etmiş.
Ama burada kritik bir soru var:
Bu gelişmenin dünya basınıyla ne ilgisi var?
Açıkça söylemek gerekirse: Hiçbir ilgisi yok.
Çünkü dünyanın zaten tanıdığı bir gün var: 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü.
Birleşmiş Milletler tarafından 1993 yılında resmen ilan edilen bu gün; gazetecilerin rolünü onurlandırmak, basın özgürlüğünü savunmak ve görevini yaparken hayatını kaybeden meslektaşlarımızı anmak için kutlanıyor.
Türkiye’de ise işler biraz daha karışık.
Gazetecilerin bile bazen aklını karıştıran üç ayrı tarih ve üç ayrı “gün” daha var.
Birincisi; 24 Temmuz – Sansürün Kaldırılışı ve Basın Özgürlüğü Günü.
1908’de II. Meşrutiyet’in ilanıyla birlikte, Osmanlı basınında sansür memurlarının gazetelere girmesi engellenmişti. Bu olay, 1948’de Türkiye Gazeteciler Cemiyeti kararıyla “Basın Bayramı” olarak ilan edildi. Ancak zamanla “bayram” kelimesi anlamını yitirdi, çünkü ne basın özgürdü, ne de kutlayacak bir gerekçe kalmıştı.
İkincisi; 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü.
1961 yılında kabul edilen ve basın çalışanlarına bazı haklar tanıyan 212 sayılı yasa, Resmî Gazete’de 10 Ocak’ta yayımlandı. Bu nedenle o gün, gazetecilerin emek mücadelesinin sembolü haline geldi. 1971’e kadar “bayram” olarak kutlansa da, askeri müdahale sonrasında birçok hakkın geri alınmasıyla “Çalışan Gazeteciler Günü” adını aldı.
Sonuç olarak:
Bizim bile karıştırdığımız, gazetecilere ait bu günlerin hikayesi; sansürün kaldırılması, basının devlet dışına taşınarak özgürleşmesi ve gazeteci emeğinin tanınmasıyla ilgili.
Ama bugün baktığımızda, bu günlerin tarihsel hikâyeleri dışında anlamı kaldı mı derseniz?
Ne yazık ki pek kalmadı…
Son anketlere göre, medya güven endeksinde en alt sıralarda yer alıyor.
Gazeteciye değil, gazeteye; habere değil, algıya inanılan bir dönemdeyiz.
Oysa gazetecilik, hakikatin tarafında kalma cesaretidir.
Tarihte olduğu gibi bugün de, en büyük “gün” aslında o cesareti koruyabilenlerin günüdür.
Son söz:
Kutlamalardan çok, hatırlamaya;
Alkışlardan çok, vicdana ihtiyacımız var.