"Ah eskiler" diye iç çekip duruyoruz, günden güne de artıyor bu iç çekişlerimiz. Ve zaman eskitiyor insanı, insanda kendini vâr eden değerlerini…

Ne çok şey kaybettik şimdi özlem duyduğumuz…. En başta sözlerimizi kaybettik, iyi dileklerimizi, selamlarımızı, vedalarımızı, temennilerimizi, alışkanlıklarımızı kaybettik, içten ilişkilerimizi…

 Güne hayır dileyerek başlardık eskiden, kolaylık dilerdik Allah'tan işi zor olana. Allah'a emanet ederdik geride kalanları. Selâmet ve sağlık dileyerek uğurlardık gidenleri. Hayra yorardık meselâ kötü rüyaları bile…

 Sağ ayakla çıkar sağ ayakla girerdik evimize. Sağımıza yatardık Resûlün sünneti diye.(*) Sağ elle okşardık yetimin başını, sağ elle yapardık ikramımızı, sağ elle yapardık hayır hasenatımızı sol elin haberi olmadan…

 İsraf etmezdik meselâ yiyeceği, içeceği, zamanı ve de bir ömrü… Bilirdik ki israf edilen her şey bize musibet olarak geri dönecek. Bilirdik ki kıymeti bilinmeyen nimet terk eder bizi. Bilirdik ki, bizim israfımız ne çok insanın ihtiyaç duyduğu rızıktı.

 Bilirdik ki, zaman değerliydi Hakk katında, ve üzerine yemin etmişti Mevlâ. Bilirdik ki, ömür kıymetliydi, tekti, imtihandı. Geldi mi kalmaz gitti mi gelmezdi bir daha. Son günmüş gibi yaşardık her günü. Kimseyi incitmez, kırmazdık, zâyi etmezdik, kim için ve ne için harcadığımıza dikkat ederdik.

 İyilik dilerdik, hidâyet dilerdik, hayır dilerdik hasmımıza bile. Hısımımızı gözetir emanet bellerdik her birini. Büyükler büyüklüğünü bilir sever, korur, kollar küçüğünü, küçükler küçüklüğünü bilir sayar, hürmet eder, örnek alırdı büyükleri…

Komşumuz aç iken tok yatamaz, kederli iken eğlenip gülemezdik, acısını bölüşür, sevincini paylaşırdık. İnsan insana kıymet verirdi eskiden. Sözlerini seçer de söyler, tebessümüyle gönlünde dinlendirirdi dostlar birbirini…

 Karşılıksız severdik sevdiklerimizi. Muhabbet ve mânâ üzerine kurulurdu aşk binaları. Can mı, canan mı sorusu abesti bile, candan geçilirdi cananın yoluna…

 Saygı duyardık biz ilme, tecrübeye ve yaşanmışlıklara. Para değil hatır geçerdi gönül pazarlarında.

 Ne çok şey kaybettik şimdi özlem duyduğumuz eskiye dair…

 Oysa şimdi bu değerlerin yokluğu sancıyor sol yanımızda…

 Hayır dilemek bir yana, hayır ne demek bilmez olduk şimdi. Zorluklara yenildik de hatırlayamadık “Fe inne meâl usri yüsrâ" buyruğunu…

 El Hafîz ne demekti unuttuk, emanet etmez olduk geride kalanlarımızı vedalarımızda. Sağlığımızı kaybettik de riâyet edemedik yiyip içerken Şâfî olanın helâl ve haramına…

 Rüyalara tesir eden kâbuslara dönüştü yaşamlarımız, hayır yaşamadık ki, hayra yormaya yüz bulacağımız…

 Kendi çocuklarımız bile yetim gibi büyüdü hayat meşgalesinden, yetimlere kucak açmış yetimler yetimi önderimiz olmasına rağmen. Bereketi gitti paylaşmadığımız sofralarımızın, yoksulun ve yetimin hakkı vardı rızkımızda oysa…

En değerlimizi, zamanı israf ettik dünyalık telaşlara, üzerine yemin bile edilmişken Furkan'da…

 Duyamadık ölümün ayak seslerini, adım adım gelirken ardımız sıra, ölümsüz sandık kendimizi…

Hasmımız şöyle dursun, dostlarımıza bile haset ederek kirlettik yüreklerimizi.

 Ne büyükler büyüklüğü biliyor şimdi, ne de küçükler yerini. Çocuklarımızın kanını tok, sırtını pek yaptık da, öğretemedik saygıyı, sevgiyi, örfü, geleneği…

 Komşumuzun hakkını gözetmek şöyle dursun, yokluktan, açlıktan, hastalıktan ölenlere bile haberimiz olmaz oldu şimdileri. Ne sıla-i rahîm kaldı, ne bayram ziyareti.

 Ekmeği olmasa da dostunu sözüyle ağırlayan bizler, kırıp döker olduk birbirimizi, ağulu sözlerle. Ne hoşgörü kaldı, ne merhamet, menfaatin kirlettiği kalplerimizde. Dostluklar makam-mevki için kuruldu, sevdalar ise çıkar üzerine… Aşklar yitti gitti, muhabbet terk etti bu beldeleri…

Nasreddin Hoca’nın dediği gibi “Ye kürküm ye.” devri yaşıyoruz şimdi. Kürkü güzel olan ilim meclislerinde başköşeyi aldı, ilim ehlinin yerine.

 İnsan neden böyledir bilmem ki… Kaybedince anlar hep sahip olduğu nimetlerin kıymetini.

 Ah insan, neden hayıflanıp durur bilmem ki  kaybettiklerine…

 Aslında insan hayıflanmak yerine, özüne dönmeli değil mi?

 Muhabbet ekip yüreğine, merhametle yıkayıp ellerini, İNSAN ÖZÜNE DÖNMELİ…

Fatma SÜMER

                                ***

(*)Sağ elin avuç içinde uyumamıza yardımcı olan uyku baloncukları yer alır.

Sağ tarafımıza yatıp yüzümüzü elimize yaslarsak beyin uyku için uyarılır. Bu özellik insanın sadece sağ elinde vardır.

Ayrıca sağ tarafa yatmak beyinde toksinleri azaltarak Alzheimer ve Parkinson gibi hastalıklara yakalanma ihtimalini azaltır. Kalp, dalak, karaciğer ve bağırsak gibi organların işlevini kolaylaştırır.

Peygamberimiz (s.a.v) uyurken sağ yanına doğru yatarak uyurdu.