Gazeteci İsmail Saymaz, Türkiye’de medya ve reklâm piyasasında ciddi bir adaletsizlik yaşandığını iddia etti. Saymaz’a göre; Halk TV, Sözcü ve Tele1 gibi muhalif yayın organları “aktif olarak reklam alamıyor”, buna karşılık “insanların adını bile duymadığı” bazı televizyon kanallarının ise reklâm pastasından sistematik olarak pay aldığına dikkat çekti.
Saymaz yaptığı açıklamada şunları ifade etti:
“Bize keskin bir ayrımcılık var. Ama insanların adını bile duymadığı kanallara adeta hortum takılmış, muhalif kanallar nasıl ayakta dursun? Birbirimize ‘sıra ne zaman bize gelecek?’ diye sorar olduk.”
Bu açıklama, Türk medya ekosisteminde yayın özgürlüğü, devlet-reklam ilişkileri ve kurumsal destek mekanizmaları açısından önemli bir tartışma başlattı.
Saymaz’ın vurgu yaptığı “keskin ayrımcılık” iddiası; reklam gelirlerinin hangi kuruluşlara yönlendirildiği, kamunun veya kamu kaynaklı kuruluşların medya yatırımlarındaki rolü ve yayın organları arasında finansal eşitsizlik varlığı üzerine soru işaretleri ortaya koyuyor.
Ayrıca bu iddialar, özellikle rekabetçi medya ortamında muhalif seslerin ekonomik olarak nasıl konumlandığına dair gündemi canlandırdı — reklam akışında şeffaflık, eşitlik ve yayıncı kuruluşların erişim imkanları gibi başlıklar yeniden tartışmaya açılmış durumda.
Gazeteci Saymaz’ın açıklamaları, medya dünyasında reklam-kaynaklı bağımlılık ve yayın özgürlüğü arasındaki hassas dengeyi bir kez daha gündeme taşıdı. Kamuoyunda “hangi yayıncıya ne kadar reklam verilmekte”, “devlet-ilişkili reklâm kanalları mı ayrıcalıklı” gibi sorular yeniden öne çıkıyor.