( Kadınlar üzerine söylenen atasözlerimiz, deyimler, kahraman kadınlar, Atatürk’ten kadınla ilgili önemli sözler.)
Toplum, kadın ve erkekten oluşur.
Neden kadınlar günü var da erkekler günü yok diye soran sorana son yıllarda.
Yasa çıkarılırken neye göre çıkarılır? Eksiğe ihtiyaca göre. Eksiği tamamlamak için. Kadınların hakları yeterince korunmamış, erkekle eşit sayılmamış ki dünyada böyle bir güne gerek duyulmuş.
Kadınlar beden gücü yönünden erkeğe göre daha güçsüz oldukları için tarih boyunca pek çok kültürde yeri erkeğe göre geride sayılmıştır. Osmanlı’da tamamen ikinci sınıf vatandaştı. Mirasta yeri eşit değildi. Toplumda arkalardaydı.
Kadını sözlüklerimizde şöyle tanımlamışlar: Erkeğin eşi. Yetişkin dişi insan.
Erkek nasıl tanımlanmış? Kadının eşi mi dendi sanıyorsunuz? Hayır. Dişi olmayan kişi demişler. Zıt anlamı, kız, kadınmış. Mecaz anlamı, sözüne güvenilen.
Gördünüz mü sözlükte bile yapılan ayrımı? Kadın, annelik sıfatını alabilen insanmış.
Bayan, hanım yerine de kullanılan sözmüş. Ayşe Kadın, Fatma Kadın gibi.
Yine evlerde çalıştırılan hizmetlilere eğer kadın iseler adlarının arkasına kadın ekleniyormuş. Çamaşırcı kadın. Bakıcı kadın. Hizmetçi kadın.
Kadınca demek de, kadına yakışır demekmiş. Analıkta, ev yönetiminde erdemleri olan kadınların bu davranışı kadınca sayılıyormuş. Kadın ol da… diye söze başlandı mı, bunu anlayacakmışsın. Erkekçe , yiğitçe demek. Kadınlık, kadınlar anlamında, kadın olma demek. Erkeklik , yiğitlik, mertlik.
Daha sözcüklerde başlıyor ayrım.
Yabancı dillerden gelen feminist sözünün Türkçesi ise kadıncı demek. Feministlik, kadıncılık…
Kimi sözlük, kadını evlenmiş dişi insan diye tanımlıyor. Karşıtlığı erkek demekmiş.
Kadın nine, büyükanneye deniyor.
Kadın olmak, kocayı, evini iyi yönetmek anlamına geliyormuş.
Kaynana, oğlunu veya kızını evlendiren kadın. Kadın kadına bunu der mi? İşte bir sözümüz:
Kaynana öcü, oğlu cici.”
Kadının fendi erkeği yendi. “ sözü kadın kurnazlığını anlatır. İyi yönünden alırsanız iyi, kötü yönünden alırsanız kötü bir söz. “Kadının kırk çırağı var, biri sönse biri yanar.” da derler.
Erkeğin şeytanı kadındır!” da der bir atasözümüz. “Kadının sofusu şeytanın maskarası.” Sözü biraz daha insaflısı. Burdaki sofuluk, cahillik, biçimsel olarak hareket eden, kafasını kullanmayan anlamında.
Kadının şamdanı altın olsa mumu dikecek erkektir.” İşte yine ayrım yapan bir söz. Kadını yetersiz gösteren, ev geçimini erkeğe yükleyen…
Kadın malı kapı mandalı” diye kadının malını mülkünü bile hafife alan sözlerimiz varmış. “Kadın kısmının saçı uzun aklı kısa” niye dediler ki?
Bu da kadınları tutan bir söz:
“Erkek aslan aslan da, dişi aslan aslan değil mi?”
Buna ne diyeceksiniz peki?
“Erkek sel, kadın göl.” Kadının üreticiliğini belirten bir sözdür bu.
Haydi, yine kadına çok şey yükleyen sözler:
“Kişiyi vezir eden de karısı, rezil eden de…” “Kadın var ev yapar, kadın var ev yıkar.” “Yuvayı yapan dişi kuştur.” “Hanım hanımcık “ denir, evine, eşine, çocuğuna iyi bakan kadına, eğriye doğruya karışmayana, ağırbaşlı olana… Kadınlar, “kadın kadına” oturur dertleşirler bazen. “Erine göre bağla başın, tencerene (harcına) göre pişir aşın.” Yine kadının erkeğe uyumuna söz atan, erkeğe göre hareket etmesini öğütleyen bir atasözü.
Aynı iş, aynı davranış, “Kadının yüzünün karası, erkeğin elinin kınası” oluverir bizim memlekette. “Kadını sırdaş eden tellâl aramaz” sözü nasıl da bir büyük yalandır! Sır tutamayan kadın olmuş, erkek olmuş farkeder mi? ”Kızı olan tez kocar. “Kızın oldu kırmızı donunu çıkar.” “Kızını dövmeyen dizini döver!” “Kızı kendi havasına bırakırsan ya davulcuya varır, ya zurnacıya!” sözleri de epey insafsız sözlerimizdir.
“Allah belâsını veresice, sersem, meret!” deneceğine “Anasını sattığım!” niye denir ki? Açıkgöz insana, ”Anasının gözü”, gürültülü yere, “Kadınlar hamamına döndü!” denmez mi?
Aslında her kadın anadır. Doğurmak, doğurmamak bir ölçü değildir. Nice doğuran kadın ana olamaz, nice doğurmamış baştan ayağa anadır…Analık kadının doğasında vardır. Analık, koruma , kollama içgüdüsü… Kadın toprakanadır. Kadın anavatandır. Anayurttur. Anadolumuz , ana doludur.
Kurtuluş Savaşı’nda Türk insanı kadın erkek birlikte zafer kazanmıştır, birlikte düşmana karşı savaşmışlardır.
Kurtuluş Savaşı’nda bütün Türk kadınları kahramanlık göstermiştir, hepsi isimsiz kahramanlardır ama onlardan bazılarının adı bize kadar ulaşmış, tarih kitaplarımıza geçmiştir:
Nezahat Onbaşı, cephelerde subay babasıyla birlikte savaşmış.
Şerife Bacı bebeğinin örtüsünü, ıslatmamak için cepheye taşıdığı mermiye örten, soğuktan ölen bebeğinin acısına, vatan sağolsun diye göğüs geren, vatanı evlâdından üstün gören bir Türk anası. Kimi kaynaklar bu Kastamonulu ananın çocuğuyla yolda can verdiğini yazar.
Bu günümüzü borçlu olduğumuz gönlü yüce kadınlar!
Osmaniye’den Rahmiye Hanım, Tayyar Rahmiye adıyla bilinir. Tayyar yani uçan Rahmiye anlamında. Fransız işgalinde Fransız zulmüne karşı erkeklere öncülük etmiş, korkup kaçanları geri döndürmüş: “ Ben kadın olduğum halde ayakta duruyorum da, siz erkek olduğunuz halde yerlerde sürünmekten ve saklanmaktan utanmıyor musunuz?” diye erkekleri yüreklendirdiği anlatılır. Bu çarpışmada alnından kurşunlanarak şehit olmuştur.
Kara Fatma’yı kim bilmez? Büyük Taarruz’a katılan Türk kadınını…Hele Domaniçli Habibe hiç unutulmayan bir Türk anasıdır. Yunan’a yol gösteren öz oğlunu düşmanla işbirliği ettiği için, vatanı sattı diye gözünü kırpmadan kurşunlamıştır.
Nene Hatun’u duymayan var mıdır acaba? Küçük çocuğunu evde bırakıp köyüne sinsice, kalleşçe, vahşice saldıran Ruslara, Ermenilere karşı elinde satırla dövüşmeye gitmiştir. Ozan boşuna mı bu türküyü yakmış:
“Benim anam, analardan baş idi /Şehit vermiş, iki gözü yaş idi /Sırtında cepheye mermi taşıdı”
Gördesli Makbule, efe eşiyle birlikte Yunan’a karşı durmak için dağa çıkmış, bir çatışmada şehit olmuştur. Nazife Kadın’ın öyküsü hepsinden acıdır. Askerimizin yerini Yunan’a söylemediği için Yunanlılar onu fırına atarak yakmışlardır.
Klavuz Hatice Pozantı’da Fransızlara yanlış yol göstermiş, sonra askerimize haber verip Fransızlara baskın yaptırmıştır.
Ayşe Hatun’un diğer adıyla Tayyibe Hatun’un öyküsü en acıklısıdır. En iç yakandır. Cepheye sırtında mermi- cephane taşıyor, kucağında bebeği. Yolda çocuk ağlar, karşıdan düşman geliyordur, yakalanınca elimden cephane alınacak, cephede askerim ölecek diye ağlayan çocuğunun ağzını eliyle kapar, başını göğsüne bastırır. Düşman geçip gidince bakar ki çocuğu ölmüş.
Kastamonulu Halime Çavuş, erkek kılığına girerek Kurtuluş Savaşı’na katılan bir Türk kadınıdır. Savaşta ayağından sakat kaldı. Satı Hanım 1934 yılında Atatürk’ün Türk kadınına verdiği seçme seçilme hakkını kullanarak 1935 yılında meclise giren unutulmaz kadın vekillerimizden biri. 18 Kadın milletvekilimiz olmuştu o yıllar. Avrupa’da pek çok ülkede kadın oy kullanamazken,seçilemezken…
Atatürk , Türk kadınları için:
''Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir milletinde Anadolu köylü kadınının üstünde kadın çalışmasını zikretmeye( söylemeye) imkân yoktur ve dünyada hiçbir milletin kadını "Ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar himmet( gayret) gösterdim." diyemez.” demiştir.
Cumhuriyet kurulduktan sonra, bir gezide yere kapanan Türk kadını için:
“Kahraman Türk kadını! Sen, yerlerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde yükselmeye lâyıksın." diyerek onu yerden kaldırmıştır.
Atatürk, kadın erkek ayrımına şu sözleriyle karşı çıkmıştır:
“Bizim toplumumuz için ilim ve fen lâzım ise, bunları aynı derecede hem erkek hem de kadınlarımızın iktisap etmesi (edinmesi) lâzımdır.”
Kadını toplumun temeli görmüştür:
“Milletin kaynağı, toplumsal hayatın temeli olan kadın, ancak faziletli olursa görevini yerine getirebilir.”
Örtünmeyle ilgili sözleri:
“Din icabı olan tesettür, kadınların külfetini mucip( yüke sebep olma) ve adaba (ahlâka) aykırı olmayacak basit şekilde olmalıdır. Tesettür şekli kadını hayatından, mevcudiyetinden (varlığından) tecrit (ayırma) edecek şekilde olmamalıdır!”
Dinimizde kadın ve erkeğin yeri üzerine:
“Bizim dinimiz hiç bir vakit kadınların erkeklerden geri kalmasını talep etmemiştir! Allah'ın emrettiği şey erkek ve kadın müslümanların ilim ve irfan(anlayış, biliş) edinmeleridir. Kadın ve erkek bu ilim ve irfanı aramak ve nerede bulursa oraya gitmek ve onunla mücehhez olmak( donanmak), mecburiyetindedir.” demiştir.
Toplumda kadın:
“Kadınlar içtimai ( sosyal) hayatta erkeklerle birlikte yürüyerek birbirinin yardımcısı ve destekçisi olacaklardır.”
Kurtuluş Savaşı’ndan sonra kadınımızı Avrupa kadınıyla kıyaslama:
"Kadınlarımız için asıl mücadele alanı, asıl zafer kazanılması gereken alan, biçim ve kılıkta başarıdan çok, ışıkla, bilgi ve kültürle, gerçek faziletle (erdemle) süslenip donanmaktır. Ben muhterem (saygıdeğer) hanımlarımızın avrupa kadınlarının aşağısında kalmayacak, aksine pek çok yönden onların üstüne çıkacak şekilde ışıkla, bilgi ve kültürle donanacaklarından asla şüphe etmeyen ve buna kesinlikle emin olanlardanım."
Atatürk’ün bu sözü kadınlar için söylenebilecek en güzel sözdür:
“ Şuna inanmak lazımdır ki, dünya üzerinde gördüğümüz herşey kadının eseridir.”
Doksan yıl önce Türk kadınını böyle yücelten, bu kadar önem veren, toplumda erkekle eşit bir duruma getiren büyük Atatürk’ün dediklerini tuttuk mu? Yolundan gittik mi?
Bir kadın olarak şimdi ne durumdayız? Nereye gidiyoruz? Ne yapmalıyız?
Bunların yanıtını da siz veriniz…
Feza Tiryaki, 8 Mart