MİLLİYETÇİLİK NEDİR, NE DEĞİLDİR?

Abone Ol

20. yüzyıla girerken bizimkiler milliyetçilik, dindarlık ve evrenselcilik arasında orta bir yol izlenmesini önermişlerdir. Yani birey Milliyetçilik, İslamcılık ve evrenselcilik dairelerinin kesiştiği noktada durmalıdır. Bunlardan birine sıkı sıkıya bağlı olan bireyler, toplumlar ve hükümetler uçta bir kimlik sergiler. Hepsi için ufak tefek sapmalar görmezden gelinebilir. Ama bir tanesine yaslandığınız zaman tarihi yanlışlar yapabilirsiniz. Buna ben “esnek siyasi yaklaşım” diyorum.

Tarih bu türden sapmalarla doludur.

Milliyetçilerin zaman zaman ırkçılık denizine yelken açtıklarını görürüz. Ve milliyetçilik adına öteki bütün uluslara kan kusturmayı reva gördüklerini de… Öyle ki komşularıyla savaşmak için can attıkları bile olmuştur. Yakın zamana kadar Ermeniler, Yunanlılar, Avrupalılar bize düşman denirdi.

Evet, aklını kullanmayana, herkes ve her şey düşmandır. Malı, çevresi, hatta gölgesi bile.

Din adına konuşanların da din adına ona buna kafa tutmayı, dini ve dindarlığı farklı anlayanlara kılıç üşürmeyi önerdikleri gerçektir. Onlar dini bir savaş ve barış etkeni olarak algılar. Yani Müslüman olanlar kim ve ne olursa olsun dostumuz, olmayanlar da kim olursa olsun düşmanımızdır. Bu da yanlıştır. Dini ne olursa olsun birlikte yaşamak, dünya nimetlerini paylaşmak isteyen bireyler ve toplumlar da vardır.

İnsanların milliyetçi olmalarından doğal bir şey yoktur. Her canlı imkânları ölçüsünde kendi soyunu korur. Türkiye Cumhuriyeti de kıran kırana bir savaş sonucunda kurulmuştur. Anayasa’daki Türk tanımı kimseye ayrıcalık bağışlamamakta, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkesi Türk kabul etmektedir. Soyuna, diline, inancına, rengine ve cinsiyetine bakmaksızın.

Böyle bir ortamda SORUNUN YASALARDA DEĞİL, KAFALARDA olduğunu bilmek için çok zeki olmaya gerek yok. Bir toplumu bölmek için bin bir çeşit ayrılıklar üretilebilir. Maddi durumlar, diller, inançlar, anlayışlar, menşeler… Hatta yaşadığı yöreler bile toplumları ayrıştırmakta kullanılabilir. Nitekim geçmişte yaşanan bir Alevi-Sünni, bir Türk-Kürt, bir sağcı solcu çatışması buna örnektir.

Tüm bu ayrımlar yasalar ya da akıl böyle istediği için değil, siyasetçiler ya da toplumdaki iç ve dış düşmanlar böyle istediği için olmuştur. Tabii bir de onlara inanan gafiller ve hainler.

Bireylerden, toplumlardan ve hükümetlerden ağırbaşlı ve adil olmaları, komşularıyla iyi geçinmeleri ve kendilerine yapılmasını istemedikleri şeyleri başkalarına yapmamaları beklenir. Aklın yolu her yerde ve her zaman birdir.

SOMSÖZ: AYRILIKÇILIK, HAİNLERİN VE AHMAKLARIN İŞİDİR.

{ "vars": { "account": "G-D88DGY52YP" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }