Bazı dostlar nereden nereye geldiğimizi bilmedikleri, iki yanlarına bakmak yerine ayaklarına baktıkları için ileri geri konuşur dururlar. Yazıkki bunların içinde yaşlılar çoktur.

İstediğimiz ataların evlatlarına bunları bir bir anlatmaları ve geçmişini bilmeyenlerin geleceğini başkalarının belirleyeceğini söylemeleridir.

Çocukların da bunları içselleştirmeleri ve ellerine geçen parayı, mallarını dikkatlice kullanmalarıdır.

Emekli Fen Bilgisi öÖğretmeni Süleyman Selçuk anlattı:

Ben 1953 doğumluyum. İlkokul 4. Sınıftan 5. Sınıfa geçmiştim. Babam hastalandı. Bizi yaylaya göçürdü, Hasyurt’ta teyzesinin oğlunun yanına gitti. O zamanlar ne Kumluca’da ne de Finike’de doktor var. Elmalı’da bir dahiliye doktoru var. Orada doktor “Senin derdin ülser, ameliyat edeceğiz” diyor. Ameliyatı yapacak olan genel cerrah bakıyor. O da “Senin derdin apandisit, ameliyat edeceğiz” deyince babamın akrabası alıyor babamı, Antalya’ya götürüyor.

Biz 6 kardeş anamla birlikte Dereköy’de yayladayız. O arada, “Çayiçi’nden Abdullah Selçuk ölmüş diye bir haber geliyor. Biz tabii emin olamıyoruz. Sorup soruşturuyoruz. O diyenler var, değil diyenler var.

O sırada unumuz bitmiş. Birinin arpası var. Anama demiş ki “ Ben buraya 5 kile arpa ektim. Ekini dernen, size 5 kile arpa vereyim. Biz de ekini dernemeye başladık. Adam bizim durumu görünce, “Benim demiş geçen yıldan kalma arpam var. Ondan hakkınızı ölçüvereyim. Değirmende öğütün yiyin!”

Anam bana adamın dediklerini dedi. Adam arpayı ölçtü. Eşeğe yükleyip değirmene götürdüm. Öğütüp döndüm. Anam o arpa ununu yoğurdu. Azıcık düzeltip sacın üstüne atıveriyor, yarı pişmiş yarı pişmemiş indirir indirmez biz çocuklar onu bitiriyoruz. Böyle böyle leğendeki hamur bitti. Çocukların karnı biraz doymuştu. Anam biraz hamur daha yoğurup iki topak hamurdan iki şepit daha yaptı. İçine biraz keş koyup bir azık çıkınına çıkıladı. Belime kuşattı. “Haydi dedi, babanı bir sor gel.”

Dereköy’le Çayiçi’nin arası 12 saatlik yol. Yola düştüm. Büyükalan’da yanıma iki kişi daha katıldı. Yürüdük indik Karacaören’in üstünde Burtu’da yattık. Ertesi günü gene yollara düştük Yolda bir kadına rastladık. Kadın Karacaören’e  gelin gitmiş. Kaynanasını ziyaret etmiş, dönüyormuş. Ölenin babam olmadığını, babamın köyde olduğunu söyledi. Köye kuşluk vakti vardım. Beni görünce babamın yüzü ışıdı.

 Antalya’da da ikileme düşülünce babamın akrabası film çekelim diyor. Filmi çekiyorlar. Gizli apandisitmiş hastalığı.

Ameliyat olup köye dönüyor. Amma iyileşmemiş daha. Babam beni hemen sıkıladı. Yaylaya gönderdi. “Haber beklerler” dedi.  Ben çektim çarıkları doğruca yaylaya.

Bunlar daha dünkü olaylar hocam. Türkiye’nin geçmişinde bir 42 kıtlığı vardır. Ondan sonra kıtlık olmadı sanma. Bu anlattığım olay altmışlı yıllarda oluyor. Daha dün gibi.

Günümüzde bile tek odada yaşayanlar var. Bodrum katında, iki odalı bir yerde, güneş görmeden büyüyen çocuklar var. Şükür halimize!

26 Ocak 2020