Önce Manifest, Sonra Matiz...

Abone Ol

Önce Manifest, Sonra Matiz

Reklam denince akla büyük bütçeler, dev ajanslar, yaratıcı beyin fırtınaları gelir. Oysa son dönemde görüyoruz ki milyonluk reklam kampanyalarıyla bile elde edilemeyecek bir tanıtım, devlet eliyle ya da yasaklarla kendiliğinden oluşuyor.

Manifest isimli müzik grubunu ele alalım. Daha düne kadar sadece belirli bir çevrenin bildiği bir gruptu. Aile Bakanı’nın “müstehcen” çıkışı, yasak tartışmaları, haberlerin zincirleme etkisi derken Manifest’in adı sadece Türkiye sınırlarını değil, uluslararası medyayı da aşmaya başladı. Yasaklar, ters etki yaratarak merakı katladı.

Bakanlık diyor ki “aile kavramına aykırı, müstehcenlik var.” Konserlere zaten +18 sınırlamasıyla gidiliyor, ücretli bilet alınıyor. Kaldı ki, elindeki telefondan tek tuşla dünyanın her köşesinden sınırsız “müstehcen” içerik erişilebilirken, bir müzik grubuna bu damgayı yapıştırmak, artık sağır sultanın bile inandırıcı bulmadığı bir gerekçeye dönüşüyor.

Şimdi aynı sahne Mabel Matiz’in “Perperişan” şarkısı için kuruluyor. Şarkıya erişim engeli talepleri, haber haber üstüne… Yani bir nevi “bedava PR.” Sonuç: Matiz’in şarkısı daha çok dinleniyor, gündemin ortasına oturuyor.

Bu tablo bize şunu gösteriyor: Yasakla sansürle unutturamazsınız, aksine görünürlüğünü katlarsınız. Halkla ilişkiler literatüründe buna “Streisand Etkisi” deniyor. Yasaklamaya çalıştıkça daha çok yayılır, gizlemeye çalıştıkça daha çok görünür olur.

Mesele şu: Bir yanda milyonlar harcanarak bile ulaşılamayan kitlelere, öte yanda tek bir açıklamayla sağlanan inanılmaz bir tanıtım. Kamu eliyle yapılan bu “bedava PR” kampanyalarının aslında kime hizmet ettiğini oturup düşünmek gerek.

O halde biz de katkımızı yapalım: “Perperişan” şarkısını açın, dinleyin. Belki de asıl rahatsızlık, müzikteki müstehcenlik değil; şarkıların topluma ayna tutan cesur sözleridir.

{ "vars": { "account": "G-D88DGY52YP" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }