ARİF DER Kİ BU ÇİLELER, BU AHLAR…

BELKİ BİZE BU ÇİLEDE FELAH VAR…

KUL BİLMESİN, BİZİ BİLEN ALLAH VAR…

O TOPRAKTA, SEN ZİNDANDA, BEN SÜRGÜN.

Arif der ki bu çileler, bu ahlar…

Ozan Arif, “Bu çileler, bu ahlar…” diyor. Çilelerin ve ahların sonuna üç nokta konmuş. Her iki sözcük de çoğul olarak kullanılmış. Ozanımız bu iki sözcükle Türkçülük düşüncesinin geçmişten bugüne yaşadığı bütün sıkıntıları anlatıyor. Özelde ise Ülkücü camianın yaşadığı sıkıntıları. Nedir bu sıkıntılar bir kez daha saymakta yarar görüyoruz: Ortaokul ve lisede sınıf arkadaşlarının itip kakması, solcu öğretmenlerin gadrine uğrayıp iyi sınav kağıtlarının üstünün çizilmesi, yolda sokakta önünün kesilip dayak yemesi, kavgalarda yaralanmak, sakatlanmak. Kazandığı yüksek okulda okuyamaması, sürekli tehdit ve korku içinde yaşamak. Aynı evde yaşadığı, aynı okulda okuduğu arkadaşının vurulması. Kendinin hapse girmesi hatta idamla yargılanması. Sürgün hayatı yaşamaya mahkûm olması. Daha da kötüsü uğruna baş koyduğu davanın bir anda yok ölçüsüne indirgenmesi.

“Çile” sözcüğü, tasavvufi bir kavramdır. Yola girenlerin, yaşamanın bütün nimetlerini bir yana bırakıp kendi davası için katlandığı sıkıntıları anlatır. Bir süreçtir ve salik bu süreçte olabildiğince az yer, az konuşur, az uyur. Çok ibadet ve taat eder, çok düşünür. Ayetler, hadisler ve din ulularının sözleri onların Allah’a ulaşma davalarında biricik rehberleridir.

Bu açıklamaların ışığında Ülkücüler de gerçekten çile çekmişlerdir. Canlarıyla ve istikballeriyle sınanmışlardır. Belki yaptıkları şeyler tasavvuf ehlinin yaptıkları gibi ulvi şeyler değildir. Ama onlar ulvi bir amaç için çalıştıklarını düşünüp “azıksız, çarıksız ve hatta yaya” yollara düşmüşlerdir.

Buradaki “ahlar” sözcüğüne gelince… “Ah” sözcüğü geleneğimizde sevenler, özelde ise ozanlar için kullanılan bir sözcüktür. Gelenek, “Her aşığın bir ahı vardır” der. Ozanları diyar diyar gezdiren, her mecliste söyleten de bu “ah”tır. Ülkücü camianın bireyleri de ülkülerini –çoğu zaman kelleyi koltuğa alarak- her mecliste dile getirmişler, tartışmaya açmışlardır.

Belki bize bu çilede felah var…

Sürgünde olan bir kişinin kurtuluşu (felah) umması onun ruh gücünü gösterir. Ben o ruh gücünü simgeleyen bir anıt biliyorum. Başkomutanlık meydan savaşı sonrasında Kemal Paşa’nın savaş meydanını gezerken gördüğü ve anıt yapılmasını istediği bir görüntü: Kendisi top mermilerinin kaldırdığı toz toprak altında kalmış ve şehadet şerbetini içmiş, ama sancağı toprağın üstünde dimdik tutmayı başarmış bir kol… O kolun sahibi bağımsızlığa ne kadar inanmış ise Ülkücüler de davalarına o kadar inanmışlardı. Müslümanlar, “Allah’ın hiçbir zaman çekilen emekleri boşa çıkarmayacağına inanır.” Aynı durum ozanlar için de geçerlidir. Onların işi millete “tükendi denildiği zaman bile” ümit aşılamaktır.

SÜRECEK