Ülkemizde çok büyük olaylar yaşanıyor, her olayın perde arkası, bilinmezleri bu gün değilse yarın çözülecek. İhanetler gizli kalmayacak. Paramız üzerinde dönen oyunlar… Daha dün, bugüne dek 150 generalimizin, 24 binden fazla subayımızın “fetö” adı verilen olgu bahane edilerek ordudan atıldıkları haberi gazete başlıklarındaydı… Yerlerine, bildiğimiz askeri okullarda yetişmeyen, geleneksel sistemden gelmeyen yeni model bir anlayışın ilan verilerek alınıyor, alınacak olması… Her yana dağıtılan Suriyeliler, bitmeyen Afgan akını… Bekleyen bölücüler… Muhalefeti olmayan tek yönlü bir siyaset…

Bunların yanında toplumun algısına, ahlak yapısına yönelik ince ince işlemeler, hançerlemeler hiç engelsiz sürüyor. Üstelik bunu yapanlar, kendilerine muhafazakâr denilen kesim, iktidarın yandaşları… Televizyonlar aracılığıyla toplumu kötülüklere, arsızlıklara, utanmazlığa alıştırıyorlar, bunları kadın izlenceleri, diziler ve magazin haberleriyle yayıyor, benimsetiyorlar.

Aynı konuda bu kaçıncı uyarı yazım, kaçıncı çırpınışım… Tehlike çok büyük, tehlike, geliyorum diyen ahlak çöküntüsü düzeltilecek boyutları çoktan aştı…

Her yandaş kanala eski bir benzetmemizle, bir “sarı gacı” yerleştirilmiş. Bu gösterile gösterile yüzleri benimsetilen, ünlü edilen çokbilmişler eliyle veriyorlar gazı… Zavallı insancıklar da, parayla mı, ünlü olmanın çekiciliğiyle mi, türlü şeylerle satın alınıyor, kızın anaya, ananın kardeşine diyemeyeceği aile içi olaylar, gözü açılmadık sığırcık kuşlarına aldırılmadan, biz ne yapıyoruz denmeden her eve sokuluyor.

Göz alışıyor, gönüller alışıyor, ahlaksızlıklara artık şaşılmıyor, olağan karşılanıyor. İmam nikâhlı yaşamak da bu arada normal sayılıyor, zina (yasadışı ilişki) benimsetiliyor. Böyle oldukça da ahlaksızlık sınır tanımıyor. Erkek aldatıyor, kadın da aldatıyor. Bir kişiyle aldatanlar kanıksanmış ki, artık üç beş kişiyle aynı anda aldatmak bile kesmiyor seyirciyi. Kaçılan kocalar yayında, gel diye bekleyen kocalar yayında, yok yine gidece’m diyen gözü dönmüşler, insanlıktan çıkmışlar yayında… Evli amca, evli, çocuklu yeğenini kaçırmış. Baba gelinine asılmış… Gelin evli komşusuyla kaçmış. Kadın kumasına razı. Çocuğuna benim mi diye test yaptıran ana babalar. Canlı yayınlarda testin sonucunu merakla bekleyen baba adayları, test sonucuna göre çocuğu sevgilisindense sevinen, çocuğunun babasını bilmeyen analar… Bir ailenin dramı, koca ülkenin önünde didikleniyor. Yayınların bayan sunucuları, köpek gibi aşağılıyor yayınlarında kendilerini kullandıranları, “Bırakın bu da gitsin ne hali varsa görsün!” diyebiliyor Esra Hanım, arsız kızın başörtülü anasına. Bekâra karı boşamak kolay gelir sözündeki gibi. Bu sunucular - yayıncılar akıllı, ağlarına düşürdükleri aptal… Yayın avukatları da başka bir âlem… Bir dediklerine, bir de suratlarına bakıp kala kalıyorsun. Zeynep kadın mutlu, utanmazca haykırabiliyor yayında. Topluma iyi de örnek oluyor:

“Bebeğim eşim Mesut’tan değil, sevgilim Cemal Arslan’dan!”

Kenan: “Bana kimse karışamaz, beni kaçır,” dedi!”

Hatice: “Sus ya, sus ya! Allah seni bildiği gibi yapsın!”

"Oğlunun babasının yedi kadınla birlikte olduğunu öğrendi." "Biri evli diğerleri resmi nikahlı olmayan."

Bu kişilerin elinde büyüyen, babaları sorgulanan bu çocuklar yetişecekler de iyi bir vatandaş olacaklar, topluma yararlı birey olacaklar… Ölme eşeğim ölme misali…

Bir de bu yayınlara katılıp her türlü arsızlığı yapan, yaptığı hırsızlık bile önemsenmeyen, soruşturulmayan, küçük yaşta kaçıncı kocaya kaçan bu utanmayı unutmuş kadınlara, hamilelikleri kullanılarak canlı yayında büyük armağanlar verdiriliyor. Bilmem kimden tektaş yüzük, falan firmadan mobilya. İşadamları kılıklılar da soyguna çıkmışlar, reklamlarını yapıyorlar.

Bu tür yayınları izleyenlere kızmamalı, ne verirsen onu alıyor sıradan insanlar. Güzelliği öğretirsen, güzel duygularla doldurursan insanı, cinsellikle beyinleri yıkamazsan, izleyen de öyle olur; insan olur, utanması olur, yüksek duyguları olur… Sanatla eğitin, halk hikâyeleriyle eğitin eğlendirin, klasik eserlerden örnekler izletin, kitap okumaya özendirin, tiyatro oyunları gösterin bu saatlerde… Topluma örnek olabilecek insanları tanıtın, onların yaşamlarından kesitler verin, güzeli anlatın ki, güzeli örnek alsınlar, güzel olsunlar…

Yayınlardan bazı utanmaz başlıklar:

“Karım Esma başka adama çıplak fotoğraflarını atmış.”

“Sekiz aydır kayıp olan Fikriye stüdyoya geldi, eşi hesap sordu:

“Delikanlı gibi söyle, ihanet ettin mi bana?” “Neden gittin?”

Ya yetmiş yaşındaki saçlarını değirmende ağartmış bir “Almancının” kendisinden 42 yaş küçük bir kızla evlenmesi! Sözde kızın annesi, yaş yaşamış bu adamı kandırmış, evi bile kandırarak aldırmışlar canım, sonunda adamın parasını bitirmişler… Eğer doğruysa mahkemelik utanç verici bir olay burada televizyonda çözülüyor. Arsızca tavırlarla, insan aklıyla alay edilerek… Şu diyalog da o yayınlardan:

“Üniversite bitirmiş bir kızsın. Kaç yaşındasın?” “Otuz dokuz yaşındayım.” Sunucu meraklı: “Evlenmeden çocuk yapma riskini nasıl aldın?” “Boşandı diye biliyordum.”

Eloğlu doktor dizileri çevirir, filmlerdeki duygusallık göz yaşartır, bizde de nakil için verdiği karaciğer parçasını geri isteyen bir kadınla, şıpsevdi kocasının böyle filmleri çevrilmiş, bir an ekranlarda görünsünler, içlerinin pisliklerini döksünler diye. Adamın yeni karısı itiraf ediyor: “Şubat’ta tanıştık, Mart’ta sevgili olduk.” Karaciğerini verene de akıl veriyor yeni kadın:

“Ciğerini veriyorsa yüzüne vurmamalı.” Adam atılıyor: ”Zaten isteyerek vermemiştin, ses kaydı var.” Ciğersizlik tavan yapıyor:

“Aldığıma zaten pişmanım.”

Ben de verdiğime pişmanım.” Program boyunca alt yazı böyle:

“Kendisini aldatan kocasından karaciğerini geri istiyor.”

Ya bu programlarda bunalım geçirenler? Program sunucusundan duydukları yeni gerçekler karşısında kendilerini yerden yere atanlar? Böyle anlar özenle yakın plandan çekiliyor. Ne kadar rezillik, o kadar çok izlenme oranı… Sanki yerde kıvranan bir böcek, insan değil…

Peki, böyle bir canlı yayında duyduklarına dayanamayıp kriz geçiren kişi iki hafta sonra intihar ederse ne oluyor? Hiçbir şey olmuyor. Ölen öldüğüyle kalıyor… Bu tür yayınlara ne soruşturma açılıyor, ne kapılarına kilit vuruluyor, ne sunucu bayanlar savcılıkta ifade veriyor…

Küçük insanlardansan, kurtlar sofrasının yemiysen, buralara kadar düşmüşsen… Elinden tutanın da yok. Ne yönetim birimleri yasalarıyla korur seni, ne sunucular istifa eder, suçluluk duygusuyla kendilerini ihbar ederler, ne de seyirci baskı yapar, oralara çıkarılan insancıkların hakkını arar, bir daha açmamak üzere televizyonunu kapatır…

Geçen haftayı, kendime, bu tür yayınları izlemeye, anlamaya ayırmıştım.

Aynı anlarda bu yayın videolarına bakarken, insanlık adına, geldiğimiz noktaya, ülkemiz insanlarının sokulduğu çirkin durumlara yanarken, Yaşar Özel’den (1937 – 2019) şu şarkı çıkmaz mı karşıma:

“Sana Dönmek Ne Güzel”

“Sana dönmek ne güzel, kuşlar gibi uçarak / Tekrar görmek yüzünü dertleri unutarak”

Şarkı; sevgiyi, özlemi, kavuşmayı anlatıyor:

“Dinmeyen gözyaşımı sevginle kurutarak / Tekrar görmek yüzünü dertleri unutarak”
“Saadet güzel şeydir, onun kıymetini bil / Artık beni bırakma mesut olmak zor değil”

Şarkının burasında beddua (kargış) değil, dualı (alkış) sözler var:

“Daima neşeli ol, güller açsın yüzünde / Masallar söyle bana uyut beni dizinde
Bir rüya âleminde, bir hayal denizinde / Masallar söyle bana, uyut beni dizinde”

Sözler İlhan Behlül Pektaş’tan (1933 – 2005), beste Zeynettin Maraş’tan (1927 doğumlu). Makam Rast.
*
Bizim böyle ne güzel şiirlerimiz, şarkılarımız vardır, yeni yetişenlere unutturulan. Bizim olmayan pop türü şarkıların, saçma sapan gürültülü tınıların şarkı niyetine dinlendiği bir dönemdeyiz. Eskiden TRT kültürümüze hizmet ederdi, müzik kanalı TRT 4, bir, Halk Müziği izlencesi, bir, Türk Sanat Müziği izlencesiyle bütün gün yayınlarını sürdürürdü… Radyo kanalı da vardı. Şimdi oralarda da poptan geçilmiyor, arabesk, her tür yoz müzik, taklit müzik, bölücü müzik yayınlarında…

Ayrılığın hüznünü, acısını, kavuşmanın güzelliğini bilmeyecek yeni kuşaklar… Anadan babadan ayrılmanın, yuvadan ayrı düşmenin, sevdiklerinden, kanından canından ayrılmanın acısı eski şarkılarda kalacak bu gidişle… Şimdikiler yeni bulduklarıyla avunacaklar. Onu bırakıp ona yönelecekler…

Tek bildikleri aldatmak olacak günümüz gençliğinin… Vefasızlık, çıkarcılık, yasa dışılık, çağdaş yaşamdan kopma…

“Yeni Dünya Düzeni” yeni yılda iyice yerleşecek ülkemize… Tek, o kola vurulan sıvılarla değil, böyle görünmez beyin sıvılarıyla da… Ulusumuza ait yüksek duyguları, toplumun temeli aileyi, bağlılığı elbirliğiyle yok edecekler… Geriye, yalnız bireyler, daldan dala konan ne yaptığını bilmeyen, düşünmeyen, acımayan, bön bön bakan yozlaşmış insanlar kalacak… Tıpkı o yayınlardaki gibi…

“Boş gelip boş gideceğiz” bu dünyadan…

“Böyle gam böyle keder, böyle gelir böyle gider…” dedirtecekler…

Atalarımız böyle kötü yıllar için, durumlar için; “Bozulmadan düzelmez!” derlermiş.

Tek umudumuz bu!

Yeni yılda eski güzel günlerimize dönmek umuduyla, “Sana dönmek ne güzel,” desin ayrılanlar, sevgi sözleri dillerimize yeniden takılsın, yüreklerimiz eski güzel günleri yakalasın, bırakmasın…

Feza Tiryaki, 27 Aralık 2021
Ek: https://www.youtube.com/watch?v=rQjgPx_y4tw