Bu yolun bazı yerlerinde azgan denen bir diken daha var. Gerçi şimdi çiçekler tohuma dönmüş, yapraklarsa küçük küçük. Kıraç yerleri seven bu çalı, baharı ilk hisseden hayvan oğlu hayvanlardan biridir.

               Otlar derseniz, onlar da bir alem. Bu yolun en güzel otları çalba ve kekiklerdir. Hem bol, hem de hoş kokuludur. Yolun kıyısında çay çeşitleri de var. İnsanlarımız söküp götürmeseler topak başlı adaçayı da olacaktı ama bu gidişimde göremedim. Devedikenleri en tatlı morlarıyla karşılıyor bizi bugünlerde. Akıllı insan için Allah’ın varlığını ve güzelliklerini fark etmek için ille de delil gerekmiyor. Devedikenleri yetiyor. Nasıl ki güllerin dikenleri varsa devedikenlerinin de çiçekleri var ki güle beş basar. Bir de o dikenlerin içinde açan göz alıcı çiçeklerin hikmetini düşünsek: Ben kendi kendime kötü kişilerin de iyi yanları olabileceğini bu çiçeklerden öğrendim.

               Eğer Beşikçi mezarlığından dönüp piknik alanına gelecekseniz yol gene inişli yokuşlu. Ama alanın hemen öbür yanından başlayıp mezarlığa kadar inen geniş bir boşluk var. 50 metre genişliğindeki bu boşluk yangına karşı seneler önce açıldı ve yangına karşı kısmen daha dayanıklı olan ağaçlar dikildi. Harnup, akasya, dere ardıcı (mazı), zakkum ve adını bilmediğim birçok ağaç şimdi o alanda boy vermiş. Tabi sakızlık, mersin, azgan…. gibi çalılar da yol boyunca devam ediyor. Harnup ağaçlarının bazılarında meyve var. Bazılarının da çok güzel gölgesi. Akasyalar da vaktinde muhakkak çok güzel çiçekler açmışlardır.

               Yeter ki ağaç olsun arkadaş. Yeter ki ot olsun, çalı olsun. Meyve vermezse gölge verir, gölge vermezse çiçek verir, türül türül kokar. Onların olmayanı kötüdür vesselam.

               Piknik alanına giderken tepeden geçen ve “telaltı” denen elektrik direklerinden yangın çıkmasını önlemek için ormanın bir kısmı kesilmiş. Buralara genişçe yol da açılmış. İsterseniz sapaklardan sapıp Kumluca-Antalya yoluna ya da Beşikçi’nin içinden geçen yola inebilirsiniz. İsterseniz de parkuru kısaltmak için dönüş yoluna geçebilirsiniz.

               Aynı parkura benim keşfettiğim yollardan biri de İmam-Hatip Lisesi’nin yolundan çıkıp piknik yerine kadar 1000-1500 metrelik yokuş bir yol. Bu yolda hiçbir güneş görme ihtimali yok. Çünkü yolun tamamı çamlarla kaplı. Kendi performansını denemek isteyenler bu yoldan tepeye tırmanabilirler. Toprak yoldan gelmek isteyenler de bu yoldan aşağı inebilirler.  

               Yolunuza çıkan karınca yuvalarını da başında durup biraz izlemenizi öneriyorum. Onlar dağların temizlikçisi, kendi halinde, zararsız yaratıklar. Bazen benim karşıma bir kertenkele ya da bir kaplumbağa da çıkıyor. Selam verip geçiyorum. Mevsimine göre uğurböceği ya da uçuçböceği de çıkabilir.

               Bu parkurda kuşlar da size eşlik edeceklerdir. Ama sesleri ile. Tabii onların da ötmekten keyif aldıkları ya da sessizce durdukları zamanlar oluyor. Ama muhakkak bir ya da birkaç kuş sesi duyacaksınız. Benim en çok üzüldüğüm şey babamın bize kuşları, otları, çalıları ve ağaçları ayrıntılı olarak öğretmemiş olmasıdır. Gerçi kendisi de bilmiyordu ya. Ama senelerce bin bir rengin, bin bir kokunun, bin bir sesin harmanlandığı doğanın içinde yaşayıp onların adını bile bilmemek çok zor bir şey. Analar kızlarına, babalar ve dedeler oğullarına bu konuda bildiklerini öğretirlerse onlara büyük iyilik etmiş olurlar.

               SOMSÖZ: DENEMEYE DEĞER.