Geride bıraktığımız birçok şeye iç geçiriyoruz artık. Aslında yalnızca geride bıraktıklarımıza değil, kıymetini bilmeyip hoyratça tükettiğimiz şeylere… Merhamete, şefkate, affa, sabra, hoşgörüye ve buna benzer maddî-manevî insan ruhunu besleyen çok şeye… En önemlisi de insanı insan kılan “SEVGİ”ye. Teknolojiye, modernleşmeye kurban verdik değerlerimizi ve en değerlilerimizi. Sanallaştırdık en özge duygularımızı, yapaylaştırdık. Amaçlarımız araç oldu, araçlarımız ise amaca dönüştü son yüzyılda, zaman gittikçe yaklaşırken âhire doğru. Asıllarını kaybettik duyguların, müsveddelerine paha biçtik hiç de hak etmedikleri. Araç ettik sevgiyi en nefsî, en maddî, en vahşî arzularımıza, asıl amaç olması gerekirken insan hayatında. Hem de “Bir şeyi ait olmadığı yere koymak zulümdür.” diye diye. En yakınlarımızı bile çıkarsız sevemez olduk. Harcadık yok pahasına narin ve nazenin sevgimizi, basit menfaatler için. Onun yeri başköşesi değil miydi gönül sarayımızın? O yer için demez mi ki Yûnus “ Gönül Çalab’ın tahtı (Allah’ın), Çalap gönle baktı.” diye? Yerinden ettik, indirgedik o kutsal duyguyu, gündelik amaç ve arzulara. Ya sonra? Ne sevgimiz kaldı geriye, ne de sevgimizi uğruna hebâ ettiğimiz basit menfaatlerimiz. Aslında bütün bu olumsuzlukların sebebi; “SEVGİ” kavramını gerçekten iyi tanımayışımızdandı. Sevgiyi sadece dünyalıktır ve dünya için yaşanır sandık.
Oysa sevginin kaynağı Allah’tı. “VEDÛD” ismiyle sunmuştu O, yaratılmışlara sevgiyi. Hatta mübalağa ifade eder Rabbimizin bu isminin anlamı. Sadece “Seven ve sevilen.” değil, “Kullarını çok seven ve kulları tarafından çok sevilendir. “ İşte bu ilâhî duyguydu, dünyevî arzu ve çıkarlarımız adına harcadığımız. Kalbimizi O’na yöneltemedik. Sevdiğimizi O’nun için sevemedik. O “SEV” dedi diye sevemedik. Hep bir çıkar bekledik sevdiklerimizden, bir karşılık. Koşulsuz sevemedik hiç kimseyi. Kusurlu halimizle kusursuzluk aradık en sevdiklerimizde bile… Oysa “Birbirlerini Allah için sevip, birliktelikleri Allah için olan iki insan, başka bir gölgenin olmadığı kıyamet gününde, Allah Teâla'nın arşın gölgesinde gölgelendireceği yedi sinif insandan biridir." demişti, Rabbimizin "Habibim" dediği kutlu sevgili. Yûnus; "Yaratılanı severim yaratandan ötürü." şeklinde misralara dökmüştü oysa, bu duygunun insanda nasıl tezahür etmesi gerektiğini. Ya bilmedik bütün bunları, ya bilmezden geldik. Sevginin kaynağı Allah'tır demiştik ya hani, o halde kaynağı O'na dayanan membaa hiç tükenir mi? Şimdi ben diyorum ki; yeniden başlasak. Eşimizi, çocuklarımızı, dostlarımızı, arkadaşlarımızı yeniden ve Allah için sevsek. Dünyaya ve dünyalıklara ilâhî sevginin bize verdiği rahmet nazarıyla yeniden bir baksak. Eminim çok şey değişecektir hayatımızda. Bu tarifiyle çok daha lezzet ve anlam katacak ilişkilerimize bu kutsal duygu. Aslına uygun kullanılan her şey gibi amacına götürecek bizi, yani Allah'a. Keşke deyip iç çektiğimiz değil de, hoşnut bir tebessümle yâd ettiğimiz anılarımız olacak geriye dönüp baktığımızda. O halde temennimiz odur ki; kaynağı "VEDÛD" olan sevgiler yeşersin kalplerimizde...

Fatma Sümer