Yalancının gemisi yürümez!” derler ama bizde bayağı yürüyor. Yıllar yılları kovalıyor, yalancıların mumu yatsıya kadar değil, gece gündüz yanmaya devam ediyor. Yalanı söyleyenler, sanırım, bir süre sonra yalanlarına kendileri de inanıyor, toplum zaten her duyduğuna inanıyor… Yalana öyle kimseler karıştırılıyor ki, inanmamak elde mi?

23 Nisan’ı “dünya çocuk şenliği” yapma, bunu da Atatürk’ün sözüne bağlama yalanı tuttu gitti yıllardır. Nasıl Anzaklar için de böyle bir yalan atmışlardı, aynen öyle. “Bu memlekette kanlarını döken kahramanlar “ diye başladığı söylenen yalan sözü, Atatürk’ün söylemediği bir sözü, Atatürk dedi diye neredeyse kırk yıl sonra bir anda sinsice uyduruverip her yanda söylemeye başlamışlardı. Bir delinin kuyuya attığı bu taşı kırk akıllı çıkaramamıştı.

İki yıldır kutlanmayan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımızın kutlanmama acısını, burukluğunu yaşarken, bir duyduk ki, o şenlik denilen yoz kutlamayı meğer yine araya sıkıştırıvermişler. Yakın zamanda duyurmuşlardı bu yalanı da. Bu iş için Atatürk’le resim çektirmiş yüz yaşını geçmiş bir kadını kullandılardı. Neymiş, bu kadıncağız ölmeden önce (102 yaşında) açıklamışmış. O resmin çekildiği gün, yıl 1922, Cumhuriyet kurulmamış henüz, Atatürk, “ Arkadaşlarını, çocukları, okulunu seviyor musun?’ diye sormuşmuş bu çocuğa. O da, “Çok seviyorum Paşam” demiş. Atatürk de, “O halde her sene dünyanın her yerinden çocukları davet edelim birlikte oynayın, kaynaşın” demişmiş.

2015’te eklenmişti bu kuyruklu yalan, 1979 yılından beri yolu yönü değiştirilen, yavaş yavaş sezdirilmeden ulusal özelliği yok sayılan bu büyük bayramımıza.

Yalanın, uydurukçuluğun boyutuna bakınız. Madem öyleymiş, TRT’ciler Yugoslavya’yı taklit ederek başlattıkları o şenlik (1979) aymazlığından önce anlatsaydı ya bu inanılmaz anısını. Ölmeden önce o hanım, şenliğin ecesi yapılırdı. Sonra şunu da eklemişler sohbete, artık bunu o kadıncağız mı demiş, kendileri mi uydurmuş bilemeyiz. Yalancı çok olduktan sonra, onları nasıl ayıracağız? “23 Nisan Çocuk Bayramı’nın oluşumunda benim Atatürk ile olan bu diyaloğumun da payı olmasının sevinç ve gururunu yaşıyorum.”

Oysa bu bayramın öyküsünü hepimiz şöyle biliriz. Ders kitaplarımızda da böyle yazardı.

1924 yılından sonra Millî Hâkimiyet Bayramı olarak kutlanmış bu günümüz. 1929 yılına gelindiğinde de, bu gün, 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılış günü olan bu büyük gün, Yüce Önderimizce çocuklara armağan edilmiş. Dünyayla, dünyanın çocuklarıyla falan en ufak bir ilgisi yok bugünün görüldüğü gibi… Ulusal bir gün. Ulusal bir bayram.

Her iki büyük yalan da, 23 Nisan’ın dünya çocuklarına armağan edildiği yalanı, işgalci Anzaklara, atalarımızın katillerine övgü, ne gariptir 1980 öncesi başlatılmış ve darbeyle iyice perçinlenmiştir. Bu yıl bile şenlik niyetine bir sanal kutlama yapmayı unutmamış küreselciler, hevesleri kursağında kalmış olmalı altımızı oyanların… Ne güzel bayramın içini boşaltmış, ortalığı panayıra çevirmişlerdi… Eski yılların ünlü bir pop şarkısı, yetişkinlere söylenen bir şarkı, filmi bile çevrilen “Sev Kardeşim” şarkısı, çocuk şarkısı olarak ünlü bir kadın şarkıcıyla birlikte okutulmuş bu yıl. Daha doğrusu şarkıcı bayan, kocaman, kırmızı yatık yakalı, önü açık, kalın bir kaban giymiş (bayrama özel, özenli bir giyim giyinilmemiş) şarkıları (hepsi iki şarkı) okurken çocuk korolarından eklentiler, görüntüler araya sokulmuş. Çocukların sesi zaten duyulmuyor.

Madem şenlikçiliğiniz kabarmış, dayanamamışsınız köşede kalmaya, başladığınız işi yarım bırakmaya, bunu Atatürk resimleri, anıtları önünde yapmasaydınız. Dünya çocuklarının çocuk şenliği ile bizim çocuklarımızın ulusal bayramının, Kurtuluş Savaşı’nı yöneten meclisimizin açılışının, yeni bir devletin ilanı sayılan böyle bir günün ne ilgisi var? Vakıfları (İnci Vakfı, Denizli Eğitim Vakfı, İzmir İnci Vakfı, Pev Özel okulları…) araya sokmuş, devletin işini onlara devretmişsiniz… Sonra böyle bir çekimde bile çocukların bazılarını maskelemişsiniz. Keman çaldırdığınız bir grup çocuğun ağzını burnunu öyle kapattırmasaydınız keşke… Sonra bu söylettiğiniz şarkıların Ulusal Egemenlik bayramımızla ne ilgisi var? Ayıp olmuş, ayıp…

Bir de şarkılarına bakalım mı? İlk şarkıları “Bir dünya bırakın biz çocuklara” adlı ağıt gibi söylenen şarkı. Dinlerken bir mendilimiz eksik. İkincisi Popçu Şenay’ın, yetmişli yıllardaki, bir zamanlar TRT’nin bile yasakladığı, “Ye iç gül oyna!” diyen şıngır mıngır şarkısı: “Sev Kardeşim.” Ye iç, gül, oynayla olsaydı, başka ülkelerin çocukları bu öğütlerle büyütülseydi yıllar yılı, bir zamanlar yurdumuzu işgal edenler yüz yıl sonra kaldıkları yerden işi tamamlamaya kalkışırlar mıydı?

Otuzuncu uluslararası çocuk şenliğiymiş bu hazırlanan, Lüleburgaz çoksesli çocuk korosunun eşliğinde. Hepsi dokuz – on koro. Şöyle duyurulmuş:

“Lüleburgaz Belediyesi
Şenliğimizin 30. yılında Candan Erçetin ve Türkiye'nin dört bir yanından sevgide birleşen çocuklarımız sizlerle...”

https://www.youtube.com/watch?v=efC3yR5MpXY

Geçen yıl da, 29 Ekim’de, bayramını kutlayamadığımız Cumhuriyet Bayramı’nda aynı şarkıcıyla yine böyle şarkı söyleme çekimleri yapmışlar.

Bir 23 Nisan şarkısı daha çektirmiş belediye. “ Şarkılar söyleyelim haydi çocuklar”. Her çocuğu ayrı karelerde gösteren bir çekim. Çocuklar sanki mahpustalar, ellerindeki bayrakları dört duvar içinde tek başlarına sallayıp duruyorlar. Birleşemeyen, el ele tutuşamayan, tek tek alanlara hapsedilen çocuklar… Bizim çocuklarımız…

https://www.youtube.com/watch?v=GVUkv1Sg4Gc

23 Nisan’ı neden kutlayamıyoruz sorusu çok derin. En iyisi işin burasını hiç kurcalamayalım bu yazıda. Bu günlere nasıl gelindi onu anlatarak sorunu az da olsa göstermeye çalışalım.

“23 Nisan’ı nasıl, ne zaman şenliğe çevirmişlerdi ülkemizde?

Bilmeyene olayı kısaca anlatalım:

Eski Yugoslavya 3 Ekim’de Dünya Çocuk Şenliği kutlamaları yaparmış Belgrat’ta. TRT’den bir görevli bunu canlı izlemiş ve çok beğenmiş, 1979’da da bunun bir benzerini TRT eliyle davetli beş ülkeyle (Bulgaristan, Sovyetler Birliği, İtalya, Irak, Romanya) Ankara’da kutlatmışlar. Oluş o oluş… “23 Nisan’ın ulusal egemenlik yönü, bayramı kutlama amacımız böylece yok edilmiş, unutturulmuş… Bayramımız ikiye bölünmüş. Bir yanda şenlikçiler, bu günü devletin TRT’si eşliğinde uluslararası şenliğe döndürenler, diğer yanda öğretmenlerimiz, bayramlarını geleneksel kutlamalarla bıkmadan usanmadan günümüze kadar kutlatanlar…

Çocuk koroları, Candan Erçetin’le 23 Nisan şarkısı söyledi” diye tanıtılan sanal kutlamada “Gel kardeşim, neşe getirdim sana” şarkısı İnci Vakfı adıyla şöyle sunulmuş: "İnci Vakfı Çocuk Orkestrası tüm dünya çocuklarının coşkusunu "Dünya Günü"nde de paylaşmak adına...”

Ümitsiz bir durum bizimki. Düzeltilmesi bundan sonra çok zor!

Bu koroların okul adlarına, 23 Nisan’da önemli koltuklara geleneksel olarak oturtulan çocukların dediklerine bakınca sorunun öyle böyle olmadığını, çok çok büyük olduğunu iyice anlıyorsunuz…

Trabzon Beşirli İMKB Ortaokulu Korosu.” Okulun adını yeniden okuyalım mı?Beşirli İMKB Ortaokulu.

İMKB ne demek?

Açılımı: “İstanbul Menkul Kıymetler Borsası

Okul adlarının ulusal günlerden, Cumhuriyetimizin kurucusunun adından, ulusal büyük olaylardan (Atatürk, Kurtuluş, Cumhuriyet, İstiklal), büyük yazarlardan, şairlerimizden, bilim insanlarımızdan, kahramanlarımızdan seçilerek katıldığını düşünün siz… Artık şirket adları okullara ad. Bir de parayı verenin, okulun bir yerini onaranın adı okul adı… İMKB’nin ne çok okula ad olduğunu bir araştırın isterseniz… Çocuklarımızın kahramanları artık şirketler… Ulus yerine, küreselciye hizmet, paraya, parayı verene, küreselciye bağlanmak…

Bir de TOKİ okulları var. Açılımı:

Toplu Konut İdaresi Başkanlığı

Daha hangi şirketler, kendi şirket adlarını okullara verdirmiş, arayan görür… Bu da üzücü: “Batman - Beşiri Nasrettin Hoca Anaokulu.” Sanki birileri bizimle alay ediyor…

TOKİ adını sağlık bakanının yerine geçirilen çocuk tanıttı ülkemize yenice, bu 23 Nisan’da.

Fatsa TOKİ İlkokulu.”

Okulunun adı belleklere şirket adı olarak kazındı, duymayan kalmadı, üstelik şaşıran bu nedir diyen bile olmadı…

Ya çocuğa dedirtilenler?

"Bu mücadeleyi verirken yeri geldi okulumuzdan, yeri geldi oyun parklarından feragat ettik. Evimiz okulumuz, evimiz oyun alanımız oldu. Hatta en son bayramda dedemlere gidemedik. Umarım dedem harçlıklarımı biriktiriyordur. Canım dedem."

Bir yıldır dedesini görmeyen çocuk örneği verdirmişler. Bunu normal gösteriyorlar. Ya çocuğa bundan sonra dedirtilenler?

“Şimdi herkesten bir ricam olacak. Sırası gelen herkes aşısını olsun. Yoksa aşıdan korkuyor musunuz? Aşıdan çocuklar bile korkmuyor. Bence siz aşı olursanız okullarımız açılacak. Ben de arkadaşlarıma kavuşacağım.”

Baskının, dayatmanın boyutları sınır tanımıyor.

Ulusal bayramlarımız kuşa döndürülmüş, kutlatılmıyor, kutlayanlar da kendi kafasına göre, kendi anlayışına göre kutluyor… Ufukta 19 Mayıs öylesine duruyor. Kutlanacak mı belli değil.

Büyük çoğunluk sessiz…

Yalan dünyaya inanılmaz.” sözünü boşa dememiş atalarımız. Kime, neye inanacağımızı şaşırdık.

Yalan dolan…

Yalan yanlış…

Yalan yalan, o yalan bu yalan… Bakınız;

Fili yuttu bir yılan!

Bu da mı yalan?

Feza Tiryaki, 4 Mayıs 2021
Ek: Dün burada çok güzel bir Hıdrellez yazısı yayınlandı. Yazanını bulamadık. Yazı, "Balkan-Rumeli" adlı sayfadan alıntıdır. Beğendiğinizi umarız... Bilginize...