Antalya’yı ne kadar biliyoruz? Bırakın Antalya gibi bir kenti, doğup büyüdüğümüz ilçeyi ve köyü ne kadar biliyoruz?

Öncelikle, “Bir kenti tanımak ne demek?” O konuda anlaşalım. Bir kenti tanımak, o kenti tarihiyle, coğrafyasıyla, insanıyla ve kültürüyle tanımaktır. Böyle olduğu takdirde insanlar yaşadığı kente bağlanır, onu sever ve korur. Sadece bunlar da değil. Kentte yaptığı her iş, yaşadığı en küçük zaman kırıntıları bile canına siner.

Kenti tanımazsa ne olur? Geçirdiği her zaman dilimi duygusuz, renksiz, heyecansız olur.

Bazı kardeşlerimiz, “Yoo! Diyeceklerdir, biz hayatımızı gayet neşeli geçiriyoruz.” Evet, telefon, televizyon ve araba gibi bunca eğlence aracı olur da zaman geçmez mi? Ama bunlar yalınkat, sığ insanlar yetiştirir.

Bilgiyi sadece bilim adamlarına ve üniversite öğrencilerine has bir lüks sayarsanız ülkenin insan kaynaklarını kurutursunuz. Zaten üniversite öğrencilerimiz bile tam bir yaşam gustosu sahibi sayılmazlar.

“Yaşam gustosu zamanla kazanılan bir şeydir” diyebilirsiniz. Katılıyorum. Ama bu zamanı kısaltmak ve insanımızın ömrünün geri kalanını daha verimli, daha keyifli geçirmelerini sağlamak mümkündür. Yoksa insanoğlu ömrü boyunca elbette bir şeyleri ve bir süre sonra yaşamayı da öğrenecektir. Ama ne çare? Ataların dediği gibi, “Saç tava gelecek hamur kalmayacak, akıl başa gelecek ömür kalmayacaktır.”

İnsana yaşam gustosu kazandıran şeylerin tümüne “eğitim” diyoruz. Ama bizde eğitim değil öğretim öne çıkarıldığı için çocuklarımızın çoğu yüksek tahsil görse bile kazma olmaktan kurtulamıyor.

Yazıkki velilerin de çocuklarına böyle bir eğitim verme kaygısı yok. Onlar okulda yaşam gustosu da verildiğini sanıyor ve uyuyorlar.

Bunları niçin yazıyorum? 34 yıldan fazladır Antalya’da yaşıyorum. Ama Antalya’yı yeterince tanımıyorum. Elbette ben de bir sürü bahane bulabilirim. Sözgelimi “Zamanım yoktu, param yoktu, arabam yoktu, nasıl yapacağımı bilemiyordum” gibi. Ama biliyorum ki bahane bulursam, bulduğum bahaneler, yaşamayı niçin ıskaladığıma dair bahaneler olacaktır.

Yaşım 62 ve iyi yaşamak için büyük miktarda paraya da, zamana da ihtiyaç olmadığını anladım.

34 yıldır Kumluca’da yaşıyorum ve defalarca Antalya’ya gidip kalmışlığım var. Ama genelde iki yanıma bakamadan dönmüşüm. Ne rahat rahat gökyüzüne bakabilmişim, ne denizine ne de dağlarına. Hâlbuki Antalya dünyanın en güzel kentlerinden biri. Her ne kadar damıtılmış insanlara rastlamak zorsa da bu kentte herkes kendi keyfine göre bir güzellik bulabilir. Bu güzellikleri çoğaltmak da mümkündür. Deniz isteyene deniz, dağ isteyene dağ, orman isteyene orman sunar bu kent istemediği kadar.

Antalya öncelikle Batı Akdeniz’in bir liman kenti. Arkasında geniş bir ticari alan var. Yani bir yandan bu ticari alanlarda üretilen ürünleri dışarıya gönderirken öte yandan bu alana gerekli olan ham maddeyi getirip dağıtma konumunda. Zaten 2 tane geniş organize sanayi bölgesi Antalya’ya dar geliyor.

Öte yandan Antalya bir tarım ve turizm kenti.

Örtüaltı sebze üretiminde ülkemizin çok büyük bir ihtiyacını karşılıyor. Özellikle tropikal meyvelerde de iddialıyız. Gerçi narenciye, pamuk, karpuz gibi meyvelerde ve sanayi bitkilerinde Adana Antalya’dan daha ön sıralarda. Ancak mikro klima özelliği sayesinde Antalya’da yoğun tarım yapılmakta, bu da hem çiftçinin kazancının fazla olmasına hem de ölü sezonda ülkenin sebze meyve ihtiyacının karşılanmasına katkı yapmaktadır.

Turizm gerçi çok yönlü bir ekonomidir. Hem hizmet sektörü, hem de ülkeler arasında tanışmanın bilişmenin ve bunun sonucu olan barışın da motor gücüdür. Ama maalesef turizmden yeterli para kazanmakta zorlanmaktayız. Her yıl ya bölgede bir huzursuzluk çıkmakta ya da ekonomik kriz zıplamaktadır. Ülke olarak da turizmi yavaş yavaş öğrendiğimiz bir gerçektir.

Son zamanlarda insanımızda bir Osmanlı tutkusu gözleniyor. Giyimde kuşamda, mutfakta, yaşama ve düşünme tarzında Osmanlı özentisi ön sırada geliyor. Bu durum bir çeşit banallıktan kurtulma, damıtılmış zevk sahibi olduğunu gösterme kaygısından ileri geliyor bize göre. Halbuki bu durum bir kişiyi eğitmekle ulaşılabilecek bir şey değildir. Yüzyıllar boyunca damıtılan ve anne karnından başlayan eğitimle ulaşılan bir beceridir.

Bu sorunun cevabı aslında bu kadar uzun değil. Ama bir durum belirtirken ortaya nedenleri de koymak gerekir. Her şeye rağmen Antalyalı olmak güzeldir. Antalya bir cennettir. Ülkemizdeki ve ülkemiz dışındaki imajı sağlamdır. Başkası ne derse desin Antalya bütün güzellikleri barındıran bir yurt köşesidir. Başka illerimizde öne çıkarılmaya çalışılan tüm güzellikler bizim kentimizde yüzyıllardır var.

SOMSÖZ: KIYMETİNİ BİLELİM, BU İMAJIN ÜZERİNE TİTREYELİM.