Şair Özdemir Asaf'ın  "Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu, birinciliği beyaza verdiler." dediği noktada  bizler de aynı hızla kirlenen tüm değerler arasında, halen kendi "değerimizi, değerlerimizi  " arıyoruz, ancak farkında olmadığımız hadise ne yazık ki elimizi nereye atsak, kirlenen, yok olan değersizliğin tam  ortasındayız.

Hepimizin bildiği gibi değerler çok önemli şeyleri ihtiva eder.

Değerlerimizi kaybedince her şeyimizi de birlikte kaybetmiş oluruz.

Necip Fazıl Destan şiirinde bir dizede

‘Bir şey koptu içimden, şey, her şeyi tutan bir şey,

Benim adım Bay Necip, babamınki Fazıl Bey” diyor.

Unutmamak gerekir bay ve bey arasındaki değer farkı uçurumlar kadar derindir aslında.

Üzülerek görüyoruz ki değerler paramparça olmuş

Din, ahlak, gelenek, görenek, örf, adet, töre, folklor, kültür ve tüm değerler parçalanmış dört bir yana savrulmuş.

Yaşı bizden oldukça büyük olan ve çok değer verdiğimiz bir dostumuz  ‘karakter kazanmak çok uzun süre ister, ama kaybetmek an meselesidir’ diye  her defasında gözlerimizin içine bakarak “ bu söylediğim kulağına küpe olsun” derdi.

Değerler birbiri ardına iflas ediyor.

Kokuşmuşluk ve çürümüşlük hızla yayılıyor.

Bu durum biraz ülkenin her tarafından merkeze taşınan farklı yaşam biçimleri ve alışkanlıklar, birazda teknolojinin hızlı gelişimiyle orantılı olarak farklı yaşam biçimlerinin büyük şehirlerde yayılma alanının çoğalmasıyla ilgilidir.

Bu konuda çalışan herhangi bir  kurum yada kuruluşun olduğu noktasında da artık umudumuzu kesmiş durumdayız

Bu kadar çürümüşlük bu kadar değer erozyonu karşısında ortak değer ve kültür oluşturma çabasının da olmadığını net bir şekilde görüyoruz.

Gittikçe yalnızlaştırılan yalnız bırakılmaya terk edilen insan.

Her alanda zorla tek başına bırakılmaya çalışılan insan.

Her programda, filmde, tiyatroda, sinemada kısacası yaşamın her alanında kaynağının nereden alındığı belli olmayan çekirdek aile yaşamı pompalanan bir hayat.

Geçmişi kötülemenin, aşağılamanın, yıpratmaya çalışmanın hiçbir faydasını göremedik henüz.

İlericiliğin birinci şartı geçmişine sövmek olmamalıydı.

Çağdaşlığın birinci şartı tarihini kötülemek olmamalıydı.

Medeni olmanın birinci şartı atalarını aşağılamaya çalışmak olmamalıydı.

Batılılığın birinci şartı medeniyetini inkâr etmek olmamalıydı.

Değerlerin iflasını getiren; aslında medeni bir toplum oluşturma gayretini şiddetle zorla uygulamaya koyan zihniyetten başka da bir şey olmamıştır.

İyi niyetlerle çıkılan yolların aslında nasıl bir canavar yarattığı kuşkusuz bugün karşımıza daha net çıkmış durumdadır.

Artık insanlar bir evde yalnız başına ölmekte işin daha kötüsü bu ölümlerden  günlerce kimsenin haberi olmamaktadır.

Yalnızlaştırılan, tek başına yaşamaya sürüklenen hatta buna zorlanan insanlar alışık oldukları toplumsal yaşamdan bireysel yaşama döndürüldüklerinde şaşırıp kalmakta ve ne yapacaklarını bilemez hale gelmektedirler.

Artık soru soracakları bir insan bir makam yada bir kurumda yok çevrelerinde.

Deneyimli tecrübeli büyükleri yanlarından kopartılarak ayrılmıştır.

Nasıl davranacaklarını bilmedikleri bir mesele önlerine geldiğinde internet sayfalarına danışmaya kadar varmıştır işin boyutu.

Değerlerin iflası bir yanda rüşveti, kayırmayı, irtikâp ve yolsuzluğu beraberinde hızla getiriyor.

Değerlerin iflası; insanın kendi kendisini kandırmasını, beraberinde merhametini, şefkatini kaybetmesini ve en sonunda da oluşan şartlar neticesi zalimleşmeyi de beraberinde getiriyor.

Bir yurt dışı  ziyaretinde yemek sırasında votka kadehini “Bismillah” diye kaldıran arkadaşımıza yanımızdaki  dostumuz ‘ne yapıyorsun’ diye sorunca, muhatap  büyük bir ciddiyetle ‘hiçbir şey besmelesiz içilmez’ cevabını vermişti.

Buradan da anlaşılıyor ki ne yaparsanız yapın değerlere ihtiyaç var.

İzlerini aradan yüz yıl bile geçse silemezsiniz.

İşler birbirine çok karışabilir değerler altüst olabilir.

Ama temel unutulmaz.

Değerlerin iflası önlemek adına her şeye rağmen geç kalmış sayılmayız.

Yeter ki samimiyet olsun