Kumluca Belediyesi’nin basın bürosundan bir arkadaşım sordu bu soruyu: Kumluca’da gazeteci mi var?

Bu soruları çoğaltmak mümkündür: Kumluca’da siyasetçi mi var? Kumluca’da öğretmen mi var? Kumluca’da doktor mu var?... Hatta buradaki “Kumluca” sözcüğünü Türkiye olarak değiştirebilirsiniz. Bu kişilere bakarsanız Türkiye’de de Türklerde de adam yoktur. Bildiğimiz Tanzimat kafası. Türkiye’de bir şey yoktur, ama Evropa’da her şey mükemmeldir. Arabesk kafa da aynı mantıkla çalışır: Türklerden bir şey olmaz. Ne varsa eskilerde var.

Gazetecilikteki çağdaş standartları bilmeyen biri değiliz. O standartlar uyarınca gazeteci kalemini kıracak, ama satmayacak. En az bir yabancı dil bilecek. Hem yerli hem yabancı yayınları izleyecek. Hem geçmişten hem güncelden haberi olacak. Dili ve edebiyatı, ilahiyatı, felsefeyi, modayı yakından izleyecek. Doğruların peşinde olacak. Siyasetçilerle ilişkisi olmayacak…

Bu nitelikleri daha daçoğaltabiliriz.

Demirel’in bir söz var: Elimizdeki kumaş bu. Bu kumaştan böyle bir elbise çıkıyor. Bir taşra ilçesi olan Kumluca’da gazetecilik hep alaylılar tarafından yürütülüyor. Bu insanların tek güçleri Kumluca’ya olan bağlılıkları. Ve inanın bu insanlar gündeliğe gitseler bu işte kazandıklarından daha çok kazanırlar. Ona rağmen kent sorunlarını gündemde tutmak için mücadele ediyorlar.

Güzel ülkemde son 150 yıldır hizmet adına yapılanların çoğunu mektepliler değil, alaylılar yapmıştır. Alaylı, halkın içinden gelen, halkı da coğrafyayı da tanıyan kişi demektir. Mektepliler İstanbul’dan dışarı çıkmak istemezken alaylılar demir çarık demir asa Anadolu’yu baştan başa gezmişlerdir. Günümüzde de mektepliler masa başı işlere talip olurken alaylılar yağmur çamur, kar kış demeden işlerine koşturmuşlardır.

Bu yazıyı tezgaha aldıktan sonra tekrar belediyeye uğradım. Başkanın yardımcılarından biri aynı iddiayı tekrarladı: “Benim kanaatim de aynı. Seçimlerde gördük. 50 liraya haber yapan gördüm. Ama siyasetçinin işi gazeteci ile itişip kakışmak değildir.”

Kumluca’da gazeteci mi var? Diyen kardeşime şunu demek isterim: Kumluca’da gazetecilik yapmak isteyen kişiler var. Ama siyaset bunların önünde bir duvar oluşturuyor. Ama gazetenin ve gazetecinin gerekli olduğuna inanmayan halk da aydınlar da onu yok sayıyor. İşini yapmasına engel oluyor.

Bizdeki siyaset anlayışı “Okullar olmasa milli eğitimi ne güzel yürütürdüm” anlayışı. Bu kafa bizi, “Sivil Toplum Kuruluşları olmasa ülkeyi ne güzel idare ederdim, Hırsızlar olmasaydı asayişi ne güzel sağlardım, trafik olmasaydı karayollarını ne güzel idare ederdim” noktasına götürür.

Evet, gazeteciler olmasa toplumu ne ka güzel idare edersiniz değil mi? Yapılan işleri kimse sorgulamasın, gelen paraların nereye harcandığını kimse merak etmesin, belediyeye alınan personelin neye göre alındığını kimse bilmesin…. Bir kez koltuğu kaptınız mı onu babanızın malı gibi kullanın…

Halbuki demokrasi isteyen kişi yaptığı her şeyin şeffaf olmasını da sağlayacak. Bunu da basınla birlikte çalışarak yapacak.

Kumlucada gazeteci var: Ben varım. Ve diyorum ki bana sırtını dönmek yerine bana düşüncelerini ve projelerini anlat. Yanlışlarımı söyle! Söylemezsen seni kim nereden bilecek?

Gazetecinin yanlışı yok mu? Elbette var. Ama onu eğitmek de siyasetçinin işi. Nasıl gazeteci siyasetçinin yanlışını bulduğu zaman üstüne çullanıyorsa gazeteci yanlış yaptığında da siyasetçi itirazını yüksek sesle dile getirecek.

Gazeteci yok diye halka hesap vermekten kaçamazsınız. Gazeteciye sırtınızı dönerseniz, fısıltı gazetesi ortama hakim olur.

SOMSÖZ: ALLAH HEPİMİZİ FISILTI GAZETESİNİN ŞERRİNDEN KORUSUN!