Yürüyüşle ilgili bazı bilgileri “Yürümeye Dair” adlı yazımızda vermiştik. Ondan sonra bazı parkurları anlatacağımızı da söylemiştik. Nitekim başladık. Sarnıçtepe’deki güzel bir parkurdan söz ettik. Bu arada bir arkadaşımız parkurların kısa, orta ve uzun oluşlarını nasıl tespit ettiğimizi sordu.

Kabaca söylemek gerekirse kısa parkurlar, yayan gidilebilecek parkurlardır. Orta parkurlar bisikletle, uzun parkurlar da motosikletle gidilebilecek parkurlardır. “Motosikletle gidilecek parkurları yürüyüş parkuru mu sayacaksınız?” diyebilirsiniz. Yani Allah bize “Yürü ya kulum!” dediyse de hep yürüyecek halimiz yok. Bazı yerlere de motorlu taşıtlarla gidip gezsek nasıl olur? Kim bilir? Belki orada daha güzel parkurlar çıkacak karşımıza…

Anlattığımız parkurları istediğimiz kadar uzatmak ya da kısaltmak bizim elimizde. Aynı parkurda bakkala gider gibi bisikletle de gidebilirsiniz, motosikletle de. Bizim amacımız sadece parkurlar hakkında bilgi vermek değil zaten, yol kıyılarındaki güzelliklerden de bilgi vermek.

Bazı kişiler çiçekten böcekten söz etmemizi garip karşılayabilir. Hatta, “Bizim de gözlerimiz var hocam! Görüyoruz…” makamında bizi terslemek hakkını da bulurlar kendilerinde. Biz herkesin her şeyi gördüğünü düşünmüyoruz. Hele günümüz insanı bu konuda çok daha özürlü.

Hemencecik belirtelim bu bilgileri verirken biz bir iddiada bulunmuyoruz. Bir teklifte bulunuyoruz, alternatif sunuyoruz. Bu parkurları tespit etmekten bir beklentimiz de yok. Sadece gelecek kuşaklara bazı veriler bırakmak istiyoruz.

Sarnıçtepe’yi yazarken parkurların ölçülerini verdik. Ama istenen yerden dönmek imkanı varsa ölçü vermenin bir anlamı yok. Kaldı ki bütün akıllı telefonlarda adım sayan uygulamalar var. Biz sadece yaşadığımız kentin topografik yapısı hakkında bir şeyler sunalım istedik. İstedik ki insanlar vakit bulunca farklı yerleri deneyebilsin, kentimizi de daha iyi tanısınlar.

Kent içinde devam eden parkurların üzerinde güzel insanlar da tanıdım. Aslında onlardan da söz edebilirdim. Ama bu bir çeşit insanların mahremlerini açmak gibi geldi bana. İşletmelerden söz edilebilir bakın. Önemli nirengi noktalarından söz edilebilir. Ben, “gezdiğimiz yerlerin öykülerini bilirsek oraya daha dikkatle bakacağımızı ve orayı daha çok sevebileceğimizi” düşünürüm. Bu yüzden bir anım varsa anlatmaya çalışırım.

Gittiğim yerlerde yanından geçtiğim bir eski ev, bir patika yol beni çok etkiliyor Ev ne kadar viran olursa olsun o ev yapılırken ve içinde yaşanırken üstüne birçok hayaller kurulduğunu, içinde yaşayan insanların birtakım düşleri olduğunu sayıyorum. O evin yanına oturup karşıdaki taşa kayaya ya da vadiye onların gözüyle bakmaya çalışıyorum. Orada yaşayan insanları anlamaya çalışıyorum.

Biliyorum, günümüz insanının çoğu bunlara yabancı. O genelde kafasını dolduran bissürü abır cuburla ya da dünya telaşı ile meşgul. Onların işleri başlarından aşkın. Ama çoğu derinlikten yoksun. Ne insanı, ne doğayı anlamak adına en küçük bir çaba bekleyebiliriz onlardan. Kendilerini aşmak gibi bir kaygıları da yok.

Ne yapalım? Onların nasibi de o kadar.

Bir şeyden daha söz etmekte yarar var: Yürüyüşlerinizi anlatabileceğiniz kişiler yoksa, çok yoksulsunuz demektir. Yürürken bir yandan da “Dostlarıma anlatacak neler varmış?” diyerek bakabilirsiniz çevrenize. Böylece yürüyüşler sıkıcı bir spor olmaktan çıkıp keyifli bir yolculuk haline gelebilir.

SOMSÖZ: SÜRPRİZLERE HAZIR OLUN!