Atasözümüzdür: “Zahmetsiz rahmet olmaz.” Emekle başarırsın, alın teri ile, uğraşarak, tüm gücünle mücadele ederek düze çıkarsın, sorunlarını çözersin…

Ne demişti yüce önderimiz İstanbul’un işgalinde; “Geldikleri gibi giderler.

Gittiler.

Günlerdir gündemden düşmeyen “oynama şıkıdımcı” pop şarkıcısı ne dedi de millet ayılıp bayıldı?

Geçecek!” dedi. Daha doğrusu geçecek eylemini, ezdi büzdü, ecek – acak gelecek zaman kipinin “e”sini düşürdü, “c”sini sertleştirdi, “ç”ye döndürdü, görülmedik duyulmadık bir söz uydurdu, “geççek” dedi. Daha pek çok eylem sözünü aynı şekilde değiştirdi, Türkçemizi kırıma uğrattı, dilimize düşmanın veremediği zararı verdi. Dört eylem sözü çarpıldı, cin çarpmıştan beter edildi; bitecek – bitçek, gidecek – gitçek, edecek - etçek, geçecek – geççek oluverdi. Bir belgesiz sıfatı “bi” oldu, birin “r”si uçuruldu. Oynayacağız sözü, oynıycaz diye yazılıp okununca ses bayrağımız Türkçe fena yaralandı.

Nasıl mı oynanacak? Zil takıp oynanacak. Sevinçten deliye dönülecek.

Ne geçecek, nasıl geçecek, ne bitecek, nasıl bitecek orasını belirtmedi şarkıcı. Yok belirtti de, duyanlar yok o değil, bu dediler, hayal dünyasına daldılar, gündemin değişmesine yardım ettiler. Bir gazeteci (F. Altaylı), aynı gündeme dalarken: "Geççek'i beğenmediyseniz “Geçmiycek işte geçmiycek” adlı eser seslendirin!” demez mi, iktidar yalakası, açılımcı şarkıcıların tek tek adlarını sayarak. Böylece geçmeyecek sözü de bir güzel çarptırıldı, yanlış yazım yinelendi.

Güdümlü basın bu işe çok sevindi.

“Dert derdi açar”:

Söz insanın aynasıysa, bir şarkıda; “Yakalarsam “mucuk mucuk”(öpme sesi çıkarmak) ne? Burada verilen duygu ne? “Kız hepsi senin mi?” sorusu neyin nesi? “Acı biberler sür dilime, dudaklarıma / Kuzu kuzu, kuzu kuzu, kuzu kuzu, kuzu kuzu/ İşte kuzu kuzu geldim.” Sözlerinin anlattığı şey nedir? Sonra ne demek, “Aacayipsin sözü?” Kasetin (albümün) adı olarak yazılmış, burada yan yana duran iki a nedir?

Bunları, bu tür şarkı dinlemeyen biri olarak ister istemez duymuştum ama üzerinde hiç düşünmemiştim. Düşünmeye değer bulmamıştım. Alıcısı belli, satıcısı belli bir müzik türü ve şarkıları.

Ülkemizdeki bu tür şarkıcılar, hep gördük, görüyoruz, çoğu kez; “Toyda oynamaz, vayda ağlamaz.

Güneş olsan kimsenin mendilini kurutamazsın” denir onlara.

Gündem değiştirme oyunu “Havva – Adem tartışması, küfürleşmesi”, geçenlerde, beş yıl öncenin önemsiz, çoktan unutulup gitmiş basit bir pop şarkısının birden bire gündeme taşınması, konunun camiye kadar sokulması, sonra onu demek istemedim diyerek başa dönme, bir hafta on gün ortalığı bu saçmalıklarla doldurma tam bitmişti, bu başladı.

Bir başladı, pir başladı. Konuya dalmayan kalmadı, kıyıdan köşeden bu da benim fikrim demeyeni arayın da bulun.

İşte ben de istemeden katıldım aynı kervana. Türkçenin bozulmasını dert etmeyenleri görünce, sanatsal değeri tartışılır, çocukça, mahalle ağzıyla şarkı söylendiğini, bu sözlerin her yana dağıldığını, bu yanlışın çoluk çocuğa herkese ulaştırıldığını görünce... (Söyleyeni elli yaşında, şarkının filmi yirmili yaşların görüntüsüyle… Tam bir uzman kadro işi, etkileme amaçlı. Yanlış yazım da bilinçli yapılmış.)

Hele bazısı hızını alamamış, şarkıya yeni marşımız deyivermiş. Marş, yürüyüş müziğidir, ulusal günlerin müziğidir… Bu şarkıyla iki kolu açarak şıkıdım şıkıdım oynamak, parmaklara zil takıp oynamak, böyle oynayarak yürümek… Gözünüzde bir canlandırın toplumun durumunu, bizi götürmek istedikleri yeri…

Kola verilen genetik sıvıları en başından beri eleştirerek halkı aydınlatan tek gazetecimiz Arslan Bulut bile bu konuda kervanın ardına takılmış:

“Kimileri de "geççek" kelimesinin "geçecek" diye yazılıp okunması gerektiğini hatırlatıyor. Tarkan burada, konuşma dilinde yaygın olan bir kullanımı seçmiş. Hani, düşüp yaralanan çocuğa annesinin "geçiçek" demesi gibi... Çoğu zaman aradaki "i" de düşer ve kelime "geççek" diye kullanılır. Türkçe konusunda duyarlı olanlar, zaten kullanımda olan bir kelimeye karşı çıkmamalı.”

Yazara sormalı, burada sorun konuşma dili mi yazma dili mi? Onlarca yazar aynı sözü yanlış yazımıyla, konuşulduğu gibi yazdı. Okuyanlar öyle okudu. Hele bir Yeniçağ yazarı, üşenmedim saydım bu konuda yazdığı yazısında tam altmış üç kez o bozuk yazılmış sözü yinelemiş. Kasetin üstünde de hiç düzeltme imi kullanılmadan yazıldı geçecek sözünün yanlışı. Yanlış sözü gözümüze soktular.

Böylece yinelene yinelene yanlış çekimli bu eylem sözleri topluma belletildi, öğretildi. Belleklere kazındı. Kolaysa bundan böyle çıkarın bakalım bu yanlış yazımlı sözleri Türkçemizden:

“Geççek geççek elbet bu da geççek /Gör bak umudun gününü gün etçek”

Sonra Adem – Havva şarkısını söyleyen, açılımcılığı daha 2009 yılında herkesçe bilinen, iktidarın destekçisi, ülkemizin bu duruma düşmesinin dönüm noktası 2010 yılı Anayasa halk oylamasında evet demeyenler iki cihanda da lekelidir diyen, yurdumuzun bir bölümü için oğlumun gidemediği yer bizim değildir diyerek bölücülere desteğini yıllar önce ilan eden ünlü kadın popçu (S. Aksu) bu şarkıcınızın, “gidecek” diyenin, kendi diliyle kraliçesi değil mi? Yol arkadaşı değil mi? Sezen kim? “Teyzesinin bağ komşusu!”

*
Nasrettin hocadan tanımadığı bir adam yardım ister. “Hocam bir zahmet iki satır mektup yazabilir misin, mektubu Bağdat’a göndereceğim, gözü yaşlı bir anaya yardımcı olacağım, başın gözün sadakası için bunu yapar mısın?” demiş. Bunu duyan hoca, “Ben Bağdat’a gidemem!” deyip kestirip atmış.

Hoca, durup adamı dinleyeceğine, oturup iki satır yazı yazacağına koşarak kaçmış oradan. Adam arkasından bağırıyormuş; “Bağdat’a sen gitmeyeceksin ki! Mektubun gidecek.”

Hoca, hem koşar, hem cevap yetiştirirmiş:

“Ben elimle ektiğimi dilimle biçerim. Kendi yazdığımı ancak ben okuyabilirim. Bağdat’a gitmezsem yazdıklarımı orada kim, nasıl okuyacak?”

Ama maşallah Tarkan adlı şarkıcının eliyle yazdığını, bozuk, anlaşılmaz sözleri, ortalığı şamataya verenler, gündem değiştirme ustaları, onlara katılanlar, güdümlü basın yayının yazarları - çizerleri herkes herkes okudu…

Ne diyor Şiar Yalçın “Doğru Türkçe”(1997 basımı) adlı kitabında;

“Uygar dünyanın hiçbir yerinde, ciddi bir gazete, başbakanın ağzından veya kaleminden çıkmış bile olsa sütunlarında imla ve gramer yanlışlarına yer vermez.”

Biz ise günümüzde tüm bunlara izin veriyoruz, konuşma diliyle yazıma aldırmıyor, yanlış yazılmış sözü üstelik kendimiz de aynen yazıyor ve okuyoruz. Yazılı basında yayınlıyor, örnek göstermek için değil, benimseyerek defalarca aynı yanlış sözü yazıyoruz…

Buna siyasetçiler de katıldılar. Neredeyse parti başkanlarının hepsi bu konuda söz söylediler, kalem oynattılar. Konuşmayanın hatırı kaldı… Üstelik bununla ilgili televizyon yayınları da yapıldı. Ağır siyasi - ekonomik gündem kimsenin umurunda olmadı.

Ses bayrağımızdan ilk söz eden yazardır aynı zamanda Şiar Yalçın. Bu kitabında Türkçe sevgisini şöyle anlatıyor:

“Dil konusunda benim bütün arzum ve özlemim, dünyanın en güzel, en ahenkli ve en mantıklı dillerinden biri olan Türkçemizin, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin resmi dilinin… “ses bayrağımız”ın doğru konuşulması ve yazılması ve böylece bağımsızlığımızın, özgürlüğümüzün, şan ve şerefimizin en büyük teminatı ve muhteşem bir simgesi olarak ilelebet pâyidar olmasıdır.”

“Bir ülkenin doğru yönetilip yönetilmediğini, ahlak açısından yücelip yücelmediğini anlamak mı istiyorsunuz? O ülkenin müziğini dinleyiniz.” sözü de bir ilk çağ düşünüründen.

Bizler Türkçeyi sevmiyor muyuz yoksa? Özgürlüğümüzün simgesini neden korumuyoruz? Niçin küçük ayak oyunlarına kolayca kapılıyoruz?

Feza Tiryaki, 22 Şubat 2022