Zeki Müren'in dün ölüm yıldönümüydü. 2013'te yazdığım Zeki Müren'i anma yazımdan bir bölüm:
*
Posta gazetesinin Karnaval ekinde de epeyce alay eden bir yazı yazmışlar aynı gün.
Sahne giyimine takılıp kalmışlar. Başı fesli oynadığı bir filminde tırnağı ojeli, elleri manikürlü, takma bıyıklı mevlit okuması çok koymuş bunlara. İğneleyici sözlerle yeriyor, Harp Okulu’nda 1955 yılında müziğinin çalınması da (Beklenen Şarkı) içlerine sinmemiş, argo bir dille, bir gecede Türkiye’yi salladı diyorlar.
Adam olmayı bıyıkta, sert tavırlarda, efelenmelerde görüyorlar bunlar herhalde. Vatana bir kuruş hayrı dokunmama, vatanı talan etme, yolsuzluklara karışma, özel yaşamını ortaya pislikleriyle serme, kendini beğenme iyi meziyetler olmalı bunların gözünde. Demek adam böyle olunuyor bu anlayışa göre. Türkçenin başını gözünü yararak konuşanlar, bölücü terör örgütünü kollayanlar, kadın dövenler, bu halktan kazandıkları bütün paraları istifleyip yalnızca kendi canları için harcayanlar, edindiği mallarla (arabalarla, evlerle, takılarıyla) gösteriş yapanlar, parasını yalnızca kadına kıza, çoluğuna çocuğuna yedirenler, ailesine bırakacak olanlar, adam…
Halktan aldığını halkına geri vermek ise bunlar için önemsiz. Vatanı talan etmek, çalmak çırpmak normal.
Tüm mal varlığını, yaşamı boyunca kazandıklarını yine halkına geri verme gibi yüce bir davranışı görmezden geliyorlar.
Ne bu gazete ekindeki yazıda, ne TRT’deki anma izlencesinde bu konudan tek söz edilmiyor.
Zeki Müren tüm mal varlığını devletine bıraktı. Devletin en önemli iki ku-rumuna. Devleti ayakta tutan, yaşatan damar eğitim kurumu ve devleti koruyan, varlığının güvencesi asker kurumu. Türk Eğitim Vakfına ve Mehmetçik Vakfına kaldı bütün kazancı, edindiği bütün mallar Zeki Müren’in.
Bu yaptığından daha yüce bir davranış var mıdır?
Şu güne kadar 2251 üniversite öğrencisi Zeki Müren’den burs alarak okumuş.
Zeki Müren’in elli altmışlı yılları Türkiye’nin o yıllarıyla özdeştir.
Cumhuriyet benimsenmiş; bağımsızlığımızı, devletimizi bir gün yitirecebileceğimiz akıllara gelmiyor. Yüzümüzü iyice Batı’ya çevirtmiş o günlerin siyasetçileri. Amerikan hayranlığı, Batı hayranlığı en üst noktada. Yeşilçam filmleriyle uyutuluyor, Amerikan filmleriyle avutuluyoruz. İngiliz’in dili belli etmeden bizi sarıyor sarmalıyor. Kolejler açılıyor. Okullarda İngilizce dili başı çekiyor. Kendi özümüzü bırakıp Batı’ya özendirildiğimiz, onlar gibi yaşamayı bir şey sandığımız günler… Eğitimdekiler bir Yunan medeniyeti tutturmuş gidiyorlar… Kore’ye asker gönderme o yıllarda. Her türlü şaşkınlık yapılıyor. Daha bölücülük yok, ikilik çıkaran yok ama birileri fitili ateşliyor. Önce Ermeni Asalası… Sağ sol kavgaları başlayacak sonradan. Atatürk ilkelerini bırakıp başka ülkelerin liderlerine lider diyenler çoğalacak. Halklara özgürlük diyecek kendini aydın sanan aldatılmışlar…
Zeki Müren de sahnede yaptığı değişiklikleri, daha şaşırtıcı görünmeyi bir atılım sanacak. Her geçen gün daha da değişimlere uğrayacak… Yıpranacak, başkalaşacak…
Ülkemiz de öyle değişecek.
Sonra sanatçının bunalımlı yılları başlayacak . Yaşlanınca çevresini boşaltacak fırıldaklar. Vasiyetini duydukları için belki de kopacaklar çevresinden. Buradan bize pay gelmeyecek, bir şey koparamayacağız diyecekler…
Aynısı bizim de başımızda değil mi? Terörün – teröristin temsilcisinin toplandığı bölücü kuruluşun adına parti dediler. Devleti yıkmak için başa geldiler. Atatürk’ün partisini değiştirip dönüştürüp kuşa çevirdiler…
Atatürk devrimlerini benimsememiş kadrolar devleti ele geçirdiler. Devrimlerimizi ortadan kaldırıyorlar. Kara çarşaf okullara sokuldu. Bölücü teröristler yaptıklarının bedelini ödemiyor, vatanda özgür dolaşıyorlar, ellerinde silahla gitmelerine bile izin verildi.
Zeki Müren’in son altı yılını yaşıyoruz. Her yanımız karanlık.
Zeki Müren bunalım geçirmiş son yıllarında. Kendi sözleriyle:
“ Bir yatak odası… Yavaş yavaş başlayan bunalım… Günde 34 ilaç, iki insülin iğnesi. Ve bununla yaşayan yapayalnız bir Zeki Müren!”
Bizim durumumuz daha da beter:
Teröristle anlaşan, katil başına siyasetçi gibi davranan, onunla görüşen, katil başının her istediğini tek tek onaylayan Türkiye.
Dilinin tehlikede olduğu Türkiye. Kimliğinin tartışıldığı Türkiye. Neredeyse tüm sanatçılarının, şarkıcılarının, film oyuncularının, bu ülkenin okullarında okumuş, vatanın havasını solumuş, suyunu içmiş ekmeğini yemiş ama aydın olamamış kişilerin, hepsinin ama hepsinin açılımcı olduğu, bölücülerle kol kola olduğu, vatana ihanet edenlerin utanmazca ortalıkta gezinebildiği Türkiye…
Eyaletlere, şehir devletlerine, ufacık parçalara bölünmek istenen ülke. İngilizcenin neredeyse resmi dil görevi gördüğü, okullarını sardığı Türkiye. Okullarının İmam Hatip’e dönüştürüldüğü Türkiye.
Karanlıklara gömülen ülkesine aldırmayan yandaş basın yayın. Yalnız bırakılan yalnız kalan ülkemiz.
Zeki Müren’i ödül vereceğiz kandırmacasıyla ölüme götürdüler…
Bizi de öyle yapmalarına izin vermeyelim.
Son sözleri, vedası şöyleydi Zeki Müren’in:
“Bütün beni unutmayanlara sesleniyorum:
Ben sizinim, sizlerdenim. Benimsiniz!..”
Biz de vatan millet sevdalılarına seslenelim:
Bu güzel, eşsiz ülke hepimizin.
Ödül kandırmacalarına, oy avcılıklarına karşı duralım.
Bu ülke, bu vatan bizim.
Feza Tiryaki, 26 Eylül 2013
http://www.guncelmeydan.com/.../zeki-muren-ben-sizinim...