Zaman ve mekân mefhumunun ortadan kalktığı global bir dünyada yaşıyoruz artık. Bilgiye ve teknolojiye kolayca ulaşabildiğimiz, sadece yakın coğrafyada değil dünyanın öbür ucunda olan iyi ya da kötü olaylardan ânında haberdâr olabildiğimiz global bir dünyada. Aslında pozitif olarak bu durumdan beklentimiz bilgiyle teknolojiyle gelişmek ve ilerlemek, gözlemlediğimiz olumsuzluklardan ders çıkarıp benzer hatalara düşmemek olması gerekirken toplum olarak mâalesef bu etkileşim yozlaşma, değerlerden uzaklaşma ve bile bile genelin yaptığı hataların tekrarına düşmek yönünde oluyor. Ve ülkem insanı bu yozlaşmayı o kadar uçlarda yaşıyor ki, insan şu soruyu kendine sormadan geçemiyor; “ İlmiyle, ahlâkıyla, adâletiyle, asâletiyle dünyaya örnek olmuş bir toplumdan, bütün bu değerleri soyunup bir kenara atan, “Bunu da mı yaptınız?” dediğimiz ve geldiğimiz noktayı şaşkınlıkla izlediğimiz bir topluma dönüşmüş durumda. Geçtiğimiz günlerde yaşadığımız elim bir olayda ne yazık ki bunu çok yönlü olarak bizzat gözlemledik.

Kartalkaya’da meydana gelen otel yangınının öncesi ve sonrasındaki ihmâller zinciri...

Basına yansıyan haberlerden öğrendiğimize göre, yangın ikâz butonlarının çalışmadığı, duman sensörlü yağmurlama sisteminin konuklar odalarında rahat sigara içsinler diye aktif hâle getirilmediği, yangın merdiveninin binanın içinde olduğu, yangın yeterlilik belgesinin olmadığı gibi bir çok eksiklik... Bunları bir kenara koyduk diyelim yangın çıktıktan sonra otel sahibi ve yöneticilerinin kendileri için yapılmış güvenli çıkışı kullanarak binayı terk etmeleri ve bir saati aşkın bir süre geçmesine rağmen otelde konaklayan müşterilerin haberdâr edilmemesi, itfaiyeye geç haber verilmesi ve üstüne itfaiyenin geç gelmesi... Daha sıralanabilecek birçok ihmâl...

Ve bunların sonucunda acı bir şekilde kaybolup giden 78 can. Yanan yürekler...

İhmâl edilen denetimler, görmezden gelen yetkililer, alınmayan tedbirler... Nasıl bir duyarsızlığın sonucu olabilir? Üç beş kuruş fazla kazanmak adına insanların hayatı nasıl hiçe sayılabilir?  Biz insanlıktan, vicdandan, merhametten ne zaman bu kadar uzaklaştık? İnsan hayatına değer vermeyen, sadece kazanmaya odaklanmış, duyarsız bir toplum haline nasıl geldik? Bir sürü cevapsız sorular dolaşıyor zihnimde...

Oysa biz sevgi, şefkat, merhamet, diğerkâmlık gibi insanı insan kılan fıtrî değerlere sahip, “Kendisi için istediğini din kardeşi için de istemedikçe gerçekten imân etmiş olmaz...” düsturunu benimsemiş bir toplum değil miydik? “Âhilik” dediğimiz dürüst, güvenilir, ahlaklı, hak ve hukuka riayet etmek olan, bizim toplumumuzun ve ticaretimizin mihenk taşını oluşturan bir kavramımız yok muydu? Biz inancımızı, kültürümüzü, örfümüzü, geleneklerimizi ne kadar ihmâl ettik ki toplum olarak bu hâle geldik? Hep demişimdir keşke kalbimizin içindeki duyguları gösteren bir ayna olsa da herkes kendine bir baksa diye...

Bütün bunları düşündükçe görebilen için insanı sarsan, bir ikaz niteliğindeki âyet düşüyor aklıma: “ Fe eyne tezhebûn...” Nereye bu gidiş? Ve irkiliyorum sonra. Şöyle bir temenni dökülüyor dudaklarımdan; Rabbim bizi ahlaklı, merhametli, vicdanlı bir insan kılsın... Amin...