Geçen yazımızda (HÜDAPAR NE İSTİYOR?) HÜDAPAR’ın tüzüğünü okuduğumuzu, bu partinin hem Kürtçü hem de Cumhuriyet’le kavgalı olduğunu dile getirdik. (14 Mart tarihli gazetelerde bu partinin niyeti ile ilgili daha ayrıntılı bilgiler var.) Elbette bizim kimseye bir fatura çıkarma yetkimiz yok. Sadece herkes kadar bizim (yani Türk milletine mensup olanların) de düşüncelerimizi yüksek sesle dillendirme hakkımızı kullanmamız gerekiyor.
Kardeşlerim!
Bizim ne Kürtle ne Alevi ile, ne dindarla ne de dinsiz ya da LGBT ile işimiz olur. Biz kendi halinde çiftçi ve çoban bir toplumuz. Herkesin günahı da sevabı da kendine. Suç varsa devlet cezasını keser. Aramızda her toplumda olduğu kadar bunlara düşman olan da var elbette. Ama komşu olmuşuz, evlenmişiz, ticaret yapmışız. Bu yurdun taşını kuşunu, bayırını çayırını sevmiş, bu topraklarda özgür yaşamak için askere güle güle gitmişiz. Sarı sıcakta, kuru soğukta nöbet tutmuşuz. Birliğimize ve huzurumuza yan bakanı kovalamışız. Ülkenin her yanından insanla Alevi, Yezidi, esmer beyaz, Kürt Çingene, soylu soysuz demeden aynı ranzada yatmış, aynı karavanaya kaşık sallamışız. Karşımıza gelen öğrenciye “Sen sümüklüsün, sen aptalsın, sen şu kenttensin bu kenttensin, sen Suriyelisin, sen kentin varoşunda oturuyorsun, senin baban çöpçü, hamal, senin annen hizmetli…” diyen bir okul müdürü, bir öğretmen varsa verin mahkemeye görsün gününü. Mahkemelerde yargıç ya da savcı size, “ Sen doğulusun, sen efesin, sen açsın, sen Fellah’sın…” diyorsa ona karşı dimdik durun sonra da gidip devlet ceza veriyorsa paşa paşa yatın mahpusta. Bir hekim size, “Senin baban hırsızdı, ben sana bakmam. Senin anan dilenciydi, cezanı çek. Senin deden benim ebeme laf attı, öyleyse öl…” diyorsa canına okuyun. Bir hakem sizin sporcunuzun, yarışçınızın hakkını yiyorsa onun yakasına yapışın.
Ama Ahmed’in, Hans’ın, Corc’un lafına bakıp ağzımızın tadını kaçırmayın.
SÜRECEK