Face’te bir arkadaşımız paylaşmıştı: Cumhur İttifakı’na sonradan dahil olan Hür Dava Partisi’nin (HÜDA PAR) tüzüğünde milliyetçilik aleyhinde epey talepler var. Arkadaşımız birkaç cümle ile geçiştirmişti. Bunun üzerine ben de üşenmeyip parti tüzüğünü okudum.

HÜDA PAR hem İslamcı hem de milliyetçiliğe karşı. Milliyetçiliğe karşı olması onun Kürtçülük yapmasına engel değil. Yönetimde özerklik, Kürtlerin (Siz PKK ya da HDP diye okuyabilirsiniz) istediği ayrıcalıklar gibi tüm ayrıcalıkları bu parti tüzüğünde istiyor. MHP buna evet der mi, derse bu mızrağı çuvala nasıl sığdırır bilemiyorum.

Bu partinin mensuplarının terörün azdığı dönemlerde PKK terörü ile dişe diş bir mücadeleye girdiği söyleniyordu. Bu arada AKP iktidarı ile bir pazarlık yapıp yapmadıklarını bilmiyoruz. Ama Cumhuriyet, ulus devlet, merkezi yönetim karşıtı olduklarını biliyoruz. Faize karşılar. Şeffaflık ve sosyal devlet istiyorlar.

Kendi adımıza bir siyasi teşekkülün düşüncelerini yüksek sesle dillendirmesi bizi rahatsız etmez. Ama bu partinin tüzüğündeki Kürtlerin ikinci sınıf vatandaş muamelesi gördüğü düşüncesi onun HDP ile aynı çizgide olduğunu gösteriyor. Cumhuriyetin temel ilkelerinden olan laiklik ilkesini de tartışma konusu yapmak istiyor. Bu düşüncesi ile ülkemizdeki İslamcı partilerle ortak görüşte.

Bizce Anayasa ne derse desin devleti yönetenler kendi bildiklerini okuyor. Yani bu partinin talepleri de MHP’nin talepleri de Anayasa’ya tek tek yazılsa devleti yönetenler bildiklerini okumaya devam edeceklerdir.

Bu yüzden Anayasa’yı değil yönetenlerin kafasını değiştirmek gerekiyor. 1982 Anayasası’nı en özgürlükçü Anayasa olarak da yorumlayabilirsiniz, en totaliter Anayasa olarak da. Bu yasaya çatan yönetimlerin hiçbiri de sivil bir anayasa yapmayı istemediler. İsteseler bir anlaşma (konsensüs) oluşturarak değiştirebilirlerdi. Yarım yüzyıldır hem çığrışıyor hem de bu anayasanın verdiği hakları tepe tepe kullanmakta bir beis görmüyorlar.

AKP ve MHP, hem aşırı soldaki Vatan Partisi ve Doğu Perinçek ile hem de İslamcı ve Kürtçü HÜDAPAR ile ittifak yapabildiğine göre siyasi arenada herkes herkesle ittifak yapabilir demektir. Ben Kılıçdaroğlu’nun Alevi ve Kürt oluşuna rezerv koyan İyi Partili arkadaşlarımı da HDP’ye göz kırptığı için İyi Partiye rezerv koyan milliyetçi kardeşlerime de ne söyleyebileceğimi bilemiyorum.

Görülüyor ki genel seçimlerde hiç kimse kimseye bir şey deme hakkına sahip değildir. Zaten böyle bir şey ticaretle uğraşan birine alıp satma, sporla uğraşan birine galip gelme, üretimle uğraşan birine üretme demektir. Bir oyun bile değerli olduğu siyaset sahnesinde şununla görüşme, bununla konuşma demek doğru değildir.

Ne yapılabilir?

Kadroya bakılır, bu küçük partilerin isteklerine ne derece itibar edilebileceği kestirilir ve oy ona göre kullanılır. “Nasıl kestirecek?” derseniz, halk ariftir. Birinin Davut diyeceği ağzını domaltışından belli olur. Halk da bunu bilir.

SOMSÖZ: ÖNYARGI İLE KALKAN ZARARLA OTURUR.