İçinde bulunduğumuz teknoloji çağında hayatı kolaylaştıran materyaller çok fazla ve onlara ulaşmak da bir o kadar kolay. Ancak buna rağmen insanlarda bir telaş, bir meşguliyet hattâ bir kaos artarak devam ediyor. Öte yandan ise eksilenler de var. Bunlar ise huzur ve sükunet... Hangi şart ve statüde yaşıyor olursa olsun toplumun çoğu stres ve huzursuzluk içinde. Böyle durumlarda doğa, öteden beri insana ilaç olmuştur.
Anlaşıldığı üzere bu yazımda sizlere hayatın kargaşasından bir nebze olsun uzaklaştıracak harikulade bir yerden bahsetmek istiyorum. Özellikle yaz aylarında hem fizîken hem rûhen insanı ferahlatacak bir yer. Burası Antalya’nın Kepez ilçesine bağlı Varsak mahallesinde bulunan Düden Şelalesi.
Antalya’da yaşayanların hâlâ gitmedilerse çok şey kaybettikleri, Antalya’ya dışarıdan gelip de acaba nereyi gezsek dediklerinde, bir Antalyalı olarak mutlaka görmelerini tavsiye edebileceğimiz bir yer burası. Şehir merkezine 10 km uzaklıkta bulunan Düden Şelalesi’ne ulaşım oldukça kolay. Hem özel araçla, hem de yerleşim yerinde bulunmasından dolayı toplu taşımayla ulaşabilirsiniz.
Çok kere gittiğimiz şelaleden bir yaz gezisine ait izlenimlerimi anlatacağım size ki, mevsim bahara doğru adım adım ilerlerken ardından gelecek olan kavurucu Antalya yazında sizi serinletecek bir yer olarak aklınızda olsun...
Şelalenin doğasına uygun otantik giriş kapısı hemen cadde üzerinde. Bildiğiniz üzere doğal mekânlarda müze kart geçmiyor. Makul bir giriş ücreti ödedikten sonra kocaman ağaçların gölgelediği taş döşenmiş yürüyüş yolundan ilerliyorsunuz. Hemen sağda kafeler ve hediyelik eşya stantları var. Solunuzda kanalla ilerleyen şelale suyunu görebiliyorsunuz. Burada geziye üç farklı yönden devam etmek mümkün. Soldan ilerlendiği vakit ağaçların gölgesi altında ziyaretçiler için yerleştirilmiş banklar ve masalar çıkıyor karşınıza. Turistik ziyaretin dışında çayıyla böreğiyle gelmiş ve burada serinleyerek vakit geçirenleri de görmek mümkün. Devamında şelaleye inen dar yol biraz dikkat istiyor. Buradan hem şelaleye inebilir hem de akarsuyun kenarına kurulmuş balık restoranlarında muhteşem manzaraya karşı karnınızı doyurabilirsiniz. Hani başta huzur demiştim ya; işte onu tam da burada hissetmeye başlıyorsunuz. Kimi yeri koyu yeşil kimi yeri bembeyaz savrulan köpüklerle akışını sürdüren suyun serinliği, terapiye denk olan çağıltı sesi bir anda fantastik bir masalın içine sürüklüyor âdeta sizi. Suyun karşısına geçmenizi sağlayan ahşap köprü ise bu masalı daha da güzelleştiriyor. Akar suyun kenarındaki yürüyüş alanı çok geniş değil. Kimi zaman nemli kimi zaman sızıntılarla ıslanmış yüksek kayaların dibinde oyuntular, çok olmasa da biraz soluklanabileceğiniz alanlar da var. Bu dik kayalarla boy yarıştırıp yukarıya uzanmak isteyen kocaman ağaçların gölgesinde, zaman zaman birkaç basamaklı taş merdiven zaman zaman patika diyebileceğimiz yürüyüş yolundan çağlayanın döküldüğü noktaya doğru ilerliyoruz. Yemyeşil sarmaşık ve otların arasından bir gelin duvağı gibi zarif ve büyüleyici, yaklaşık 20 metreden aşağıya doğru savrulan şelale işte karşımızda... Gözü ve gönlü doyuran görseli, dinlendirici çağıltısıyla ruha şifâ bir doğa harikası. Başta da dediğim gibi şelaleyi ziyarete Antalya’nın kavurucu mevsimi yaz aylarında gelmeniz çok isabetli olacaktır. Zîrâ mekânın serinliğini ruhunuzda hissedeceksiniz. Aynı zamanda çağlayandan savrulan su zerrecikleri fizîken de sizi nemlendirerek serinliğin dozunu arttıracaktır.
Burada biraz vakit geçirip görsel şöleni izlerken bir yandan da şelalenin tarihçesine ve kaynağına göz gezdirelim istiyorum.
Düden şelalesi Kepez ilçesinin Varsak mahallesinde bulunmaktadır. Adı halk arasında Düdenbaşı Şelalesi, Yukarı Düden olarak da bilinir. Eski Burdur yolu üzerinde Pınarbaşı denilen debisi olduça yüksek iki karstik kaynak bir süre aktıktan sonra Bıyıklı Düdeni’inde kaybolur. Yaklaşık 15 km yer altından gittikten sonra yüzeye çıkar ve kısa süre sonra tekrar kaybolur. Düdenbaşı denilen noktadan yüzeye çıkan su, bir göçüğü andıran büyük çukurluğa dökülerek şelaleyi oluşturur.
Yüksek bir debi ile akmaya devam eden su yine yeraltına geçerek 10 km kadar daha bu şekilde devam eder. Tekrar yüzeye çıkan su iki kola ayrılarak Muratpaşa ilçesinden 40 m yükseklikteki falezlerden görkemli bir şekilde Akdeniz’e dökülür.
Hepimizin mâlumu su hayattır ve insanlar su başlarını mesken edinmişlerdir. Düden Şelalesi’nin de hikayesi MÖ 333’lere dayanmaktadır. Tarihi bilgilere göre Pamfilya’yı fetheden Büyük İskender’in burada atlarını suladığı söylenmektedir. Bu sebeple İskender Şelalesi de denilmektedir.
Antik çağlarda suyun gücü hep saygı görmüştür. Yunan mitolojisinde şifâ tanrısı olarak bilinen Apollon’un oğlu Asklepios’un burada öldüğüne inanılır. Oğlunun ölümüne çok üzülen Apollon şelalenin çevresini kutsal saymıştır. 13. Yüzyılda bölge Selçuklular hakim olduktan sonra su değirmeni inşa ederek suyun gücünden yararlanmışlar. Daha sonra Osmanlılar ise narenciye bahçelerini sulamak için kullanmışlar. 1970’li yıllarda piknik ve mesire alanı haline getirilerek bu güne kadar binlerce ziyaretçi almıştır ve almaya da devam etmektedir.
Yine dönelim şelalenin şifâ sunan muhteşem güzelliği ile gözümüzü, gönlümüzü dinlendirmeye, ferahlatmaya... Manzaranın güzelliği insanın diline; “ Sanki cennetten bir köşe gibi...” cümlesini terennüm ettirirken bir ayet geliyor aklıma. “Allah onlar için, süresiz kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler hazırladı. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur...” Dünyadaki numunesi böyle güzel ise gerçeği nasıldır acaba diyorum.
Uzunca bir süre bu güzelliğe şahitlik ettikten sonra şelalenin döküldüğü noktaya çıkmak için indiğimiz yolun dışında iki farklı çıkıştan biri olan mağaraya doğru yöneliyoruz. Kısa bir merdivenle karstik oluşumla kayanın içinde meydana gelmiş mağaraya giriyoruz. Fantastik bir filmin içine girmiş hissi veriyor mağara insana. Kimi zaman geniş boşlukların olduğu kimi zaman alçak tavanlı bölümler ve kimi zaman dar geçitlerden geçerek ilerliyoruz. İlerledikçe heyecan verici olan yürüyüş işte en muhteşem manzaraya ulaştırıyor bizi. Gerçekten bir masalın içinde olabilecek bir manzara; şelalenin arkasına geçmişiz ve o görkemli su önümüzden aşağıya doğru dökülüyor. Şelalenin sesinin verdiği huzur, yüzümüze savrulan su zerrecikleri, akan suyun arasından aşağıya sarkan sarmaşıklar ve mağaranın efsunlu atmosferi... İnsanın saatlerce burada kalıp ortamın büyüleyici ve olağanüstü manzarasıyla ruhunu, zihnini ve bedenini dinlenmek isteyebileceği bir yer. Mağaranın içinde epeyce zaman geçirdikten, güzel havayı ve manzarayı şifâ niyetine içimize çektikten sonra, kıvrılarak ilerleyen dar bir merdivenden yukarı çıkıyoruz. Hemen şelalenin döküldüğü yerin üst kısmından ve onu çevreleyen sağ ve sol teraslardan şelaleyi izlemek, ve dinlenmek mümkün. Esâsen şelalenin başına yapılmış doğal güzelliği bozduğu için benim tasvip etmediğim kafelerde bir şeyler yiyip içebilirsiniz. Aynı zamanda şelale bahçesinin solunda kalan bölümde antik dönemden kalan zeytin yağı işliklerinin bulunduğu alanı da gözlemlemek mümkün. Yine bu bölgede anıt mezarları da görmek mümkün.
Evet, tarihin efsanevî ve efsunlu kalıntıların doğanın mucizevî güzelliğiyle birleştiği bu doğa harikası mekan, çok yönlü doygunluk hissi yaşatıyor insana. Ruhumuzun kendimize bile yabancılaştığı, kalabalık yaşamlarımıza rağmen her birimizin yalnızlaştığı çağda, olağanüstü güzellikteki yeşili, suyu, havasıyla gözü, gönlü doyuruyor. Her yönüyle Allah’ın varlığına yaratılışa delil bit ayet gibi insanı tefekküre yönelterek aklı ve dimağı doyuruyor. Antalya’nın yaz sıcağında ziyaret ettiğiniz takdirde sizi serinliğe ve ferahlığa da duyuracağına garanti verebilirim.
Yine heybemiz dolu, ruhumuz dingin, içimiz ferah, zihnimiz hamt ve şükürde, kudretin ve nimetin bilinci ve “Öyle ise Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz...” ayetini terennüm ederek bir mekândan daha ayrılıyoruz.