Kırk, Türklerde kutsal bir sayıdır. Kırklı deyimlerimizden, sözlerimizden birazını sayalım mı? Kırklarla kendimizi, günümüzü anlatalım mı?
*
Kırk gün dua edilir… Kırk gün çile çekilir…
Kırk gün, kırk gece düğün yapılır… “Kırklar yediler aşkına (cümle erenler aşkına)” bir yakarıştır. Dört kapı, kırk makamı hepimiz biliriz…
Eski Türklerde yiğidin, bey oğlunun çevresinde kırk yiğit arkadaşı mutlaka vardır:
“Kürşat ve kırk yiğidi…” Kırk güvercin masalında, kırk güvercin, kırk güzel kızdır aslında. Periler, masallarda kırk kızla gezerler…
Acımasızdır da bizim halkımız biraz.
Sonradan kendini geliştirme fırsatı bulanlara umut vermez:
“Kırkından sonra azanı teneşir paklar “diye tokadı indirir gecikmiş hayallere…
Sonra şöyle de derler, insanoğlunun zamanla değişmeyeceğini belirtmek için:
“Biz kırk kişiyiz, kırk kişi birbirimizi biliriz…”
Yeni söylenen bir söze, buluşa, hinliğe şaşırınca:
“Kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi” deriz. Gerçekten bazı durumlar kırk yıl düşünülse akla gelmez. Yobaz takımının ele geçirdiği güç, geldikleri yer bu sözü doğrulamıyor mu? Ya bölücü hainlerin ulaştıkları yer?
“Ayının kırk türküsü var, kırkı da ahlat (yaban armudu) üzerine” denir. Aynen öyle. Dinci iktidarın da, sözde muhalefetin de kırk türküsü, dini kullanmak, yayılmacı ülkelerin dayattığı etnik bölücülüğü kaşımak üzerine…
Bölücülerle işbirliği edilerek ülkemizi böldürmek… Ulus devleti bitirmek… Bu arada Türk devrimlerini ters yüz etmek… Ses bayrağımız Türkçemizi tehlikeye atmak.
Şimdikiler, günümüz siyasetçileri, ”Bir ayak üzerinde kırk yalanın belini büküyorlar…”
“Kırk hırsız bir çıplağı soyamamış…”
Soyamıyorlar. Aydınlık baskın çıkıyor, karanlığı yeniyor…
Soyulmamak için uyanık olmalı, kırk günlük uykulardan, derin uykulardan korunmalıyız…
“Birine kırk gün ne dersen o olurmuş.” Deli dersen deli, akıllı dersen akıllı. Bu günler geçecek dersen, kötü günler geçermiş…
Kırk gün, bugünler de geçecek, diyelim.
“Kırkından sonra at olup da kuyruk mu sallayacak!” diyenlere kulak asmayalım.
Kırkından sonra gerekirse saz da çalınır, yeter ki gücümüzü bilelim. Umut bitmez tükenmez bir güçtür. Atalarımız demişler:
“Açılan solar, ağlayan güler…” Sonra eklemişler:
“Kırk nasihatten bir serencam yeğdir.” Kırk öğüttense, başa gelen bir kötülük daha değerli bir öğretidir topluma.
Kendini bilmezlere bir güzel eleştiridir bu söz de:
“Kırk yılda bir söz söyledi, o da yanlış…”
Hiçbir şeyin gizli kalmayacağını, kimin ne olduğunu iyi biliriz demenin yoludur aşağıdaki güzel söz:
“Kırk yıldır patriğin eşeğini güdüyor.”
“Kırk Arabın aklı bir incir çekirdeğini doldurmaz…” dermiş eskiler.
Masallarda kötü kişiye sorarlar:
Kırk katır mı istersin, kırk satır mı?"
"Verdik kırkı, gitti korku." Sanki bugünler için.
Son söz:
“Kırk deveye bir eşek…” “Yapılanlar kırk kırk derken elliyi buldu…”
“Kırk yılda öcünü alan ne tez aldım, demiş.”
“Kırk dereden su getirmeden” gerçekleri diyelim. “Kırk yılda bir” atalar sözü dinleyelim… Unutmayalım:
“Kırk yaşındaki eşek, iki yaşındaki ata arpa taşırmış.”
“Kırk yılda kazandığını bir yılda verdi” diye acırız akılsızlara.
“Kırk yıl kıran olmuş, eceli gelen ölmüş…”
“Kırk yılda bir…”
*
“İyi Bayramlar…”
Feza Tiryaki, 31 Mart 2025 ( İki Damla Gözyaşı, sayfa, 298 -307'den düzenlendi)