Sinyalsiz dönüşler, yaya geçidinde parklar, kavşaklara dizilmiş araçlar… Kumluca’da trafik, kuralların değil alışkanlıkların yönettiği bir alan hâline geldi. Peki bu düzen nasıl değişebilir?
Kumluca’da araç kullanmak, çoğu zaman direksiyon hâkimiyetinden öte bir sabır ve tahammül sınavı gibidir. Şehir içinde attığınız her adım, trafiğin temel prensiplerinden uzaklaşıldığını iliklerinize kadar hissettirir. Bir bakarsınız sola dönen araç, kavşağı geniş açıyla alıp karşı şeride taşmış; bir bakarsınız sağa dönerken sinyale bile tenezzül edilmemiş. Herkes birbirinin ne yapacağını tahmin etmeye çalışır ama kimse aslında ne yapacağını açıkça belli etmez.
Yaya geçidi artık “yaya için değil, park için” mevcutmuş gibi kullanılır. Çocuğuyla yolun karşısına geçmek isteyen bir ailenin, yaya geçidinde sıralı araçların arasından kendine koridor açmaya çalıştığını görmek sıradanlaşmıştır. Oysa o çizgiler, insanların en güvenli adımlarını atması için var.
Kavşaklara park eden araçlar, trafiğin akışını boğar. Dört yönün kesiştiği bir noktada, tek bir araç bile bütün düzeni altüst edebilir. Ama bizde kavşak “iki dakika bekleyip hemen geri geleceğim” alanıdır. İki dakika ise Kumluca’da üç tur güneş batıp doğabilir, önemli olan arabayı görebilecek bir yere bırakmaktır.
Bir de meşhur “Dörtlüleri yakıp her şey mubah” anlayışı vardır. Sanki 4’lü flaşörü yaktığınız an trafik kuralları devre dışı kalır; artık istediğiniz her yere, her şekilde park edebilirsiniz. Ana cadde, kaldırımlar, yaya yolu, dönüş noktası… Fark etmez. Dörtlüler yanıyorsa mesele çözülmüştür.
Galeri kültürü de ayrı bir başlık. Satılık araçlar şerit işgal eder, ana arterler galeri vitrini gibi sergilenir. Kimi zaman iki aracın yan yana gelişi sokakları daraltır, trafik tek şeride döner. Bir şehir sadece araçla değil, bu araçların nerede durduğuyla da nefes alır. Bizim şehir ise bazen kendi kendini boğuyor.
Tüm bunların ortak noktası şu: Kumluca’da trafik sadece direksiyonla değil, alışkanlıklarla yönetiliyor. “Bana ne” yaklaşımı, “Zaten herkes böyle yapıyor” düşüncesi, “Bir şey olmaz” kültürü… Oysa bir şey oluyor: Kaos birikiyor. İnsanların öfkesi artıyor. Kazalar çoğalıyor. Sürücüler birbirine düşman, yayalar arada kaybolmuş hissediyor.
Peki çözüm?
Ne daha çok ceza, ne daha çok tabela, ne de daha fazla uyarı levhası…
Asıl çözüm trafik kültürünü yeniden inşa etmekte.
Sinyalin bir iletişim olduğunu hatırlamakta.
Yaya geçidinin gerçekten “yaya” için orada olduğunu kabul etmekte.
Dörtlünün her kapıyı açan bir “kural kalkanı” olmadığını anlamakta.
Kentte birlikte yaşadığımızı, yolu beraber paylaştığımızı fark etmekte.
Kumluca’nın yolları hepimizin. Ama önce bunun bilincine varmamız gerekiyor.
Direksiyonun başına her geçtiğimizde asıl soruyu kendimize sormalıyız:
“Ben trafiği kolaylaştıranlardan mıyım, yoksa karmaşaya bir halka daha ekleyenlerden mi?”
Gerisi kendiliğinden değişir...