AŞIK VEYSEL’E SELAM 1

          Güzel yurdumuzda oyunlar oynanıyor, besteler yapılıyor, filmler çevriliyor, edebi ürünler veriliyor. Sadece bu eserler değil bu eserleri değerlendiren binlerce yazı yazılıp, binlerce tartışma düzenleniyor. Bunların hepsi eğitimimizin de temel hedefi olan “insanımıza güzel ve yararlı nitelikler kazandırma” amacına dönük çalışmalardır. Aslında ülkedeki imar çalışmalarının da, düzenlenen kültürel etkinliklerin de amacı hep “insan kalitesini yükseltme” amacı taşır. Geçenlerde Doğan Hızlan üstadımız bir yazısında “İnsanın deneme de okumasını, bu tür eserlerin onun yetkinliğini arttıracağını” söylüyordu. Bize kalırsa insanımız (ister duvar yazısı ya da fıkra olsun, ister Türk ve dünya klasikleri) ne kadar çok metin okursa, ne kadar çok etkinliğe katılırsa bireysel kalitesi de o derece yükselir.

          İnsan kalitesini yükseltmenin yararı nedir? Bunun en büyük yararı bireyedir. İyi düşüncelerle, iyi duygularla, iyi yeteneklerle donanmış bir birey elbette ki yaşamdan daha fazla tat alacaktır. Böyle bir bireyin yaşam yoğunluğu çok olacaktır. Bunun topluma katacağı artılar da elbette çok olacaktır. İyi malzemeden yapılmış binalar da iyi olur çünkü.

Kaliteli bireyin kendi toplumuna ekleyeceği önemli bir değer de toplumlar arası yarışlarda mücadeleyi kazanma olasılığının yüksek olmasıdır. Amerikalı yazar John Kennedy son 500 yılı konu edindiği “Büyük Güçlerin Yükseliş ve Çöküşleri” adlı eserinde son iki dünya savaşında ülkelerin imkanlarını karşılaştırırken “kaliteli insan gücünü” de göz önüne alır. Yani ülkelerin gücü yüzölçümlerinden, nüfuslarından, gelirlerinden ve besledikleri asker sayısından önce kaliteli insan birikimleriyle doğru orantılı.

Bizim de 20. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren okuma yazma oranımız yüzde yüze yaklaştı. Devlet bir yandan okuma yazma bilmeyen kişinin kalmaması için çalışırken öte yandan lise ve üniversite öğrenimi görmüş kişi sayısını da arttırmaya çalışıyor. Sadece bu kadar da değil, çeşitli yaygın eğitim kurumları aracılığıyla eğitimin daha çok kişiye ulaşması için çalışıyor.

Her zaman söylüyoruz: Bilgi de mal ve para gibi gittiği her yere bereket götürür. Donanımlı birey ekmeğini taştan çıkarır. Birey donanımsız ise elindeki ekmeği bile yiyemez.

Biz bu köşede yazdıklarımızı bu anlayışla yazmaya çalışıyoruz. Diyebilirsiniz ki “Hocam ‘Everek Dağı’ adlı türküyü iki üç bölüm halinde yazmışsınız. Bunun birey için pratik yararı nedir?” Başka türküleri de yazdık. Nasip olursa atasözlerimizi de, Nasrettin Hoca’nın fıkralarını da açımlamayı (şerh) düşünüyoruz.

Okuma yazma oranımız yüksek olmasına rağmen okuma oranımız yeterince yüksek değildir. Bunu basılan gazete, dergi ve kitapları ülke nüfusu ile karşılaştırdığımız zaman açıkça fark ediyoruz. Bazı kardeşlerimiz internet abone sayısını oradaki bilgilerin tıklanma sayısını öne sürerek bu düşüncemizi yadsıyabilirler. Elbette haklı oldukları yanlar vardır. Ama biz “iyi okuyucu” olarak “düzenli okuyan, sürekli okuyan, okuduklarını paylaşan ve oradaki bilgilere yeni şeyler ekleyen kişileri kast ediyoruz. 

Peki acaba yazılar yeterli ve çeşitli mi? Bu da tartışmaya değer bir konudur. Herhangi bir konuyu aradığımız zaman farklı ayrıntıları işleyen bol bol yazılı metine

ulaştığımız söylenemez. Sözgelimi Nasrettin Hoca başka bir ülkede olsa onun üzerine yüzlerce kitap yazılırdı. Aşık Veysel başka bir ülkede olsa şiirlerinin her bir dizesi dini bir metinmiş gibi yorumlanırdı. Yaşar Kemal Çukurova’yı, Halikarnas Balıkçısı Bodrum’u, Sait Faik İstanbul’daki Adalar’ı ve Boğaz’ı anlatmakla bitirememiş.

          Anadolu’nun geri kalan kısımları ise inceleme konusunda hâlâ bakir.

          Bu girişin nedeni Aşık Veysel ustanın “Anlatmam Derdimi Dertsiz İnsana” adlı şiirini incelemek için bir hazırlık yapmaktı.                

SÜRECEK